Merhaba!
Henri Bergson'un Zaman-Bellek Kuramı
Bergson ve Felsefe
"Herkesin iki felsefesi vardır."
Bergson 20. yüzyılın en çok tartışılan filozoflarından biri olmuştur. Metafizik bir evren ve yaşam kurgusu, düalist bakış açısı, sezgiciliğin ve vitalizmin öncüsü olması onun felsefe tarihinde ilginç ama merak uyandırır bir yerde durmasına sebep olabilir.
Bergsoncu bakış açısıyla yaşam mekanik olamaz ve materyalizmle açıklanamaz. Sadece sezgi gerçekliği açıklayabilir. İnsan zekası, tek başına evreni kavramaya yetmez. Bergson, usçu felsefi mirası reddeder; akıl, us, mekanik görüşler gerçeğe cevap veremezler. Düalizminin temelini zihin ve sezgi ayrımı oluşturur. Zihin nesneyle ve uzamsal zamanla, sezgi ise yaşamla ve süreyle bütünleşir.
Sezgi
Felsefeciler bir şeyi bilmenin iki yolu olduğu konusunda anlaşmışlardır. Bunlardan birincisi nesnenin çevresinde dolaşarak onu tanımladığımızı diğeriyse onun içine girdiğimize işaret eder. Bergson, birinci tür bilmenin görece olduğuna oysa ikincisinin mutlak olana ulaştığına inanıyor. Bir nesneden çok bir devinimin bilgisi önemlidir Bergson'da. "Saltık (mutlak) devinimden söz ettiğimde devinen nesneye bir içsellik, sözgelimi birtakım zihin durumları yüklerim. Bununla, bu durumlarla duyumdaşlık-sempati ilişkisi içinde olduğumu ve kendimi bir imgelem çabasıyla bunların içine soktuğumu da demek istiyorum." (Bergson, 1998: 6) Bergson devinimle birlikte her şeyin nerede ise oradan, kendinden anlaşılacağını söylüyor. İçsel olanı kavramak, o şeyin özünü kavramaktır. Mutlak olan kusursuzdur ve sonsuzdur. Bu onun bölünemez olmasıdır. "Kendini aynı anda hem bölünmez bir kavrayışta hem de tükenmez bir sayımda ortaya koyan şey, sözcüğün tam anlamıyla sonsuzdur." Metafizik nesne ancak sezgi yoluyla ve bütün olarak kavranır. Sezgi, bizi o şeyle anlıksal duyumdaşlık'a (intellectual sympathy) ulaştırır. Bergson'a göre çözümleme şeylerin işlevlerini dile getirmektir, o şeyin kendisini bildirmez. Bir şeyin kendisini bilmek onu simgeler olmaksızın kavramaktır. Bergsoncu metafizik "simgelerden sıyrılma savında olan bir bilimdir." (Bergson, 1998: 9)
Benlik
"Sezgi yoluyla, içeriden kavradığımız, en azından tek bir gerçeklik vardır. Bu, olagelen benliğimiz, zamandaki akışında kendi kişiliğimizdir." (Bergson, 1998: 10) Her şey ve en önemlisi benliklerimiz süregiden bir değişim içindedir. Dışarıdaki hareketin sonsuzluğunu ve değişimini anlamanın bir yolu kendi içimizdeki değişimi sezmek olabilir. Ben yer değiştirmesem de tinsel olarak değiştiğimi sezerim ve bilirim.
Kişi kendi benliğini izlemek için içeriye yöneldiğinde ilkin algılarının farkına varır ki bunlar maddi dünyadan kaynaklanırlar. Daha sonra ayırdına varacağı ilk şey anıları olacaktır. "Bu anılar, olduğu gibi, kişiliğimin derinliklerinden kopmuş, onlara benzeyen algılarca da yüzeye çekilmiştir; bunlar kesinlikle ben olmadan zihnimin yüzeyinde dururlar." (Bergson, 1998: 10) Öznellik mekansal değildir yani simgesel değildir. Benliğimi mekan değil, zamansal bir akış belirler. Benliğin süresinin içsel ve saltık bir bilgisine ulaşmak ancak benlikle olanaklıdır.
Russell'a göre Bergson'da süre, her şeyden önce benliğimiz olan bellekte ortaya koyar kendini.
Bellek
"Hiçbir canlı varlık yoktur ki yavaş yavaş kendi sonuna geldiğini duyumsamasın; yaşamak yaşlanmaktır. Ancak, aynı biçimde, bir yumağın sürekli sarılmasına da benzetilebilir; çünkü geçmişimiz peşimizden gelir, izlediği yol boyunca topladığı şimdiyle durmadan kabarır. Bilinç demek, bellek demektir." (Bergson, 1998: 11) Zaman ve bellek bir arada kavranılır bir bütüne dönüşür. Bergson hiçbir şeyi parçalara ayırmaz. Zaman bölünemez bir niteliktir ve fakat gerçek zaman süredir.
Şimdi, geçmişin ve geleceğin birleşimidir. Zaman gibi hiçbir nitelik birbirinden mutlak olarak ayrılabilir değildir. Niteliksel zaman noktalardan oluşmaz. Geçmişin şimdi içinde yaşadığı yer bellektir. Geçmiş zihnimizde bir düşünce olarak belirmez, o artık yaşanan andadır, şimdidedir. Russell da bellek kuramı için benzer bir şey söylüyor: "Bellek kur***** göre, anımsanan şeyler bellekte yaşar ve böylece şimdideki şeylerle girişim halindedir. Geçmiş ve şimdi karşılıklı dışsal değildir, bilincin birliği içinde karışmıştır. Geçmiş artık devinmeyendir, şimdiyse devinen." (Russell, 2002: 414)
Bergson bellek ve madde ilişkisinden iki önemli ayrıma varır: Devindirici mekanizmalar, bağımsız anımsamalar. Gerçekten bellek adı verilmeye layık olan ikinci türdür. Mekanik bir bilinç yoktur, olayların izlenimleri ve anımsama vardır. "Geçmiş, maddeyle deviniye gelmeli zihinle imgelenmelidir (tasavvur edilmelidir)."
Evrende iki benzer şey yoktur. İki özdeş an da olamaz. "İki özdeş an'ı deneyimleyebilecek bir bilinç, belleksiz bir bilinç olacaktır." (Bergson, 1998: 11)
Zaman - Süre / Durée
Zaman'ı ciddi bir biçimde ele alan tek filozof olduğu söylenmiştir. Borges, Bergson'dan sonra zaman üzerine yazmanın çağı aşmak olacağına inanmıştır. Ona göre zaman bir icattır, buluştur veya hiçbir şeydir. (Mullarkey, 1999: 11) Zamanın kendisi nitelikseldir, dinamik bir gelişimdir ve süredir. Bergson zamandan çok bir akışı betimleyen süre kavramını kullanır ve bu süre ancak sezgi yoluyla bilinebilir ve ancak sezgi sayesinde doğrudan tanınır.
Bergson felsefesinin temel taşı 'süre'yi oluşturan nedir? Devinim halindeki benliğin bilincidir, bellektir. Geçmişin şimdide yaşamayı sürdürmesidir. "İçsel süre, belleğin geçmişi şimdide taşıyıp devam eden yaşamı; ya içinde geçmişin durmadan büyüyen imgesinin ayrık bir biçimini taşıyan, ya da daha büyük olasılıkla, geçmişin niteliğinin sürekli değişimiyle arkamızdan sürüklediğimiz, yaşlandıkça daha da ağırlaşan bir yük olduğunu gösteren şimdidir." (Bergson, 1998: 30)
Canlılık prensibi bitip tükenmez bir oluştur. Bu durumun doldurduğu şey de zamandır. Benliğimizin süresi ise anılarımızdır. Oluş, yaşamın sonsuzluğudur, sürelerin toplamıdır ve durmaksızın devinir. Bu devinim metafiziğin özünün ta kendisidir.
Bergson, 'süre'de birlik ve çokluk, parça ve bütün problemine değinir. Süre hem bir birlik hem de bir çokluktur. Sürenin birliği öğelerin birliğini ve sürekliliğini gerektirir. Peki, öğeler parça mıdırlar? "Her ruhsal durum, bir kişinin ruhsal durumu olduğundan bütün bir kişiliği yansıtır. Her duygu, her ne kadar yalın olsa da onu deneyimleyen varlığın bütün geçmişini de şimdisini de gerçekten taşır." (Bergson, 1998: 18) Bergson burada Paris'i gezen bir gezginin Notre Dame eskizleri yapıp bu eskizlerin altına Paris yazabilmesi örneğini verir. Ona göre parça bütünü anlatmaya yetmez. "Paris'i gerçekten gördüğünden, sahip olduğu bütünün özgün sezgisinin yardımıyla taslaklarını onun içine yerleştirip onları bir araya getirebilecektir. Gelgelelim, tersi bir işlemi gerçekleştirmenin hiçbir yolu yoktur; sonsuz sayıdaki uygun taslakla ve bunların bir araya getirilmesi gerektiğini belirten Paris sözcüğüyle bile, birinin daha önce sahip olmadığı bir sezgiyi elde etmesi ya da kendinde daha önce hiç görmediği Paris'in neye benzediğinin izlenimini yaratması olanaksızdır." (Bergson, 1998: 20) Parçalara bölerek anlamak bilimin, zekanın işidir. Oysa Paris, Paris'tir; eskizleri ya da fotoğrafları değil.
Bergson, Henri, Metafiziğe Giriş, Çev: Karacasu, Barış (1998), Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları
Henri Bergson'un Zaman-Bellek Kuramı
"Felsefe bir romana yedirilmemişse, bu tümcenin altını kurşun kalemle çizebiliyorsak, güvenle diyebiliriz ki ya felsefede bir yanlışlık vardır, ya romanda ya da ikisinde birden."
Virginia Woolf
Bergson ve Felsefe
"Herkesin iki felsefesi vardır."
Bergson 20. yüzyılın en çok tartışılan filozoflarından biri olmuştur. Metafizik bir evren ve yaşam kurgusu, düalist bakış açısı, sezgiciliğin ve vitalizmin öncüsü olması onun felsefe tarihinde ilginç ama merak uyandırır bir yerde durmasına sebep olabilir.
Bergsoncu bakış açısıyla yaşam mekanik olamaz ve materyalizmle açıklanamaz. Sadece sezgi gerçekliği açıklayabilir. İnsan zekası, tek başına evreni kavramaya yetmez. Bergson, usçu felsefi mirası reddeder; akıl, us, mekanik görüşler gerçeğe cevap veremezler. Düalizminin temelini zihin ve sezgi ayrımı oluşturur. Zihin nesneyle ve uzamsal zamanla, sezgi ise yaşamla ve süreyle bütünleşir.
Sezgi
Felsefeciler bir şeyi bilmenin iki yolu olduğu konusunda anlaşmışlardır. Bunlardan birincisi nesnenin çevresinde dolaşarak onu tanımladığımızı diğeriyse onun içine girdiğimize işaret eder. Bergson, birinci tür bilmenin görece olduğuna oysa ikincisinin mutlak olana ulaştığına inanıyor. Bir nesneden çok bir devinimin bilgisi önemlidir Bergson'da. "Saltık (mutlak) devinimden söz ettiğimde devinen nesneye bir içsellik, sözgelimi birtakım zihin durumları yüklerim. Bununla, bu durumlarla duyumdaşlık-sempati ilişkisi içinde olduğumu ve kendimi bir imgelem çabasıyla bunların içine soktuğumu da demek istiyorum." (Bergson, 1998: 6) Bergson devinimle birlikte her şeyin nerede ise oradan, kendinden anlaşılacağını söylüyor. İçsel olanı kavramak, o şeyin özünü kavramaktır. Mutlak olan kusursuzdur ve sonsuzdur. Bu onun bölünemez olmasıdır. "Kendini aynı anda hem bölünmez bir kavrayışta hem de tükenmez bir sayımda ortaya koyan şey, sözcüğün tam anlamıyla sonsuzdur." Metafizik nesne ancak sezgi yoluyla ve bütün olarak kavranır. Sezgi, bizi o şeyle anlıksal duyumdaşlık'a (intellectual sympathy) ulaştırır. Bergson'a göre çözümleme şeylerin işlevlerini dile getirmektir, o şeyin kendisini bildirmez. Bir şeyin kendisini bilmek onu simgeler olmaksızın kavramaktır. Bergsoncu metafizik "simgelerden sıyrılma savında olan bir bilimdir." (Bergson, 1998: 9)
Benlik
"Sezgi yoluyla, içeriden kavradığımız, en azından tek bir gerçeklik vardır. Bu, olagelen benliğimiz, zamandaki akışında kendi kişiliğimizdir." (Bergson, 1998: 10) Her şey ve en önemlisi benliklerimiz süregiden bir değişim içindedir. Dışarıdaki hareketin sonsuzluğunu ve değişimini anlamanın bir yolu kendi içimizdeki değişimi sezmek olabilir. Ben yer değiştirmesem de tinsel olarak değiştiğimi sezerim ve bilirim.
Kişi kendi benliğini izlemek için içeriye yöneldiğinde ilkin algılarının farkına varır ki bunlar maddi dünyadan kaynaklanırlar. Daha sonra ayırdına varacağı ilk şey anıları olacaktır. "Bu anılar, olduğu gibi, kişiliğimin derinliklerinden kopmuş, onlara benzeyen algılarca da yüzeye çekilmiştir; bunlar kesinlikle ben olmadan zihnimin yüzeyinde dururlar." (Bergson, 1998: 10) Öznellik mekansal değildir yani simgesel değildir. Benliğimi mekan değil, zamansal bir akış belirler. Benliğin süresinin içsel ve saltık bir bilgisine ulaşmak ancak benlikle olanaklıdır.
Russell'a göre Bergson'da süre, her şeyden önce benliğimiz olan bellekte ortaya koyar kendini.
Bellek
"Hiçbir canlı varlık yoktur ki yavaş yavaş kendi sonuna geldiğini duyumsamasın; yaşamak yaşlanmaktır. Ancak, aynı biçimde, bir yumağın sürekli sarılmasına da benzetilebilir; çünkü geçmişimiz peşimizden gelir, izlediği yol boyunca topladığı şimdiyle durmadan kabarır. Bilinç demek, bellek demektir." (Bergson, 1998: 11) Zaman ve bellek bir arada kavranılır bir bütüne dönüşür. Bergson hiçbir şeyi parçalara ayırmaz. Zaman bölünemez bir niteliktir ve fakat gerçek zaman süredir.
Şimdi, geçmişin ve geleceğin birleşimidir. Zaman gibi hiçbir nitelik birbirinden mutlak olarak ayrılabilir değildir. Niteliksel zaman noktalardan oluşmaz. Geçmişin şimdi içinde yaşadığı yer bellektir. Geçmiş zihnimizde bir düşünce olarak belirmez, o artık yaşanan andadır, şimdidedir. Russell da bellek kuramı için benzer bir şey söylüyor: "Bellek kur***** göre, anımsanan şeyler bellekte yaşar ve böylece şimdideki şeylerle girişim halindedir. Geçmiş ve şimdi karşılıklı dışsal değildir, bilincin birliği içinde karışmıştır. Geçmiş artık devinmeyendir, şimdiyse devinen." (Russell, 2002: 414)
Bergson bellek ve madde ilişkisinden iki önemli ayrıma varır: Devindirici mekanizmalar, bağımsız anımsamalar. Gerçekten bellek adı verilmeye layık olan ikinci türdür. Mekanik bir bilinç yoktur, olayların izlenimleri ve anımsama vardır. "Geçmiş, maddeyle deviniye gelmeli zihinle imgelenmelidir (tasavvur edilmelidir)."
Evrende iki benzer şey yoktur. İki özdeş an da olamaz. "İki özdeş an'ı deneyimleyebilecek bir bilinç, belleksiz bir bilinç olacaktır." (Bergson, 1998: 11)
Zaman - Süre / Durée
Zaman'ı ciddi bir biçimde ele alan tek filozof olduğu söylenmiştir. Borges, Bergson'dan sonra zaman üzerine yazmanın çağı aşmak olacağına inanmıştır. Ona göre zaman bir icattır, buluştur veya hiçbir şeydir. (Mullarkey, 1999: 11) Zamanın kendisi nitelikseldir, dinamik bir gelişimdir ve süredir. Bergson zamandan çok bir akışı betimleyen süre kavramını kullanır ve bu süre ancak sezgi yoluyla bilinebilir ve ancak sezgi sayesinde doğrudan tanınır.
Bergson felsefesinin temel taşı 'süre'yi oluşturan nedir? Devinim halindeki benliğin bilincidir, bellektir. Geçmişin şimdide yaşamayı sürdürmesidir. "İçsel süre, belleğin geçmişi şimdide taşıyıp devam eden yaşamı; ya içinde geçmişin durmadan büyüyen imgesinin ayrık bir biçimini taşıyan, ya da daha büyük olasılıkla, geçmişin niteliğinin sürekli değişimiyle arkamızdan sürüklediğimiz, yaşlandıkça daha da ağırlaşan bir yük olduğunu gösteren şimdidir." (Bergson, 1998: 30)
Canlılık prensibi bitip tükenmez bir oluştur. Bu durumun doldurduğu şey de zamandır. Benliğimizin süresi ise anılarımızdır. Oluş, yaşamın sonsuzluğudur, sürelerin toplamıdır ve durmaksızın devinir. Bu devinim metafiziğin özünün ta kendisidir.
Bergson, 'süre'de birlik ve çokluk, parça ve bütün problemine değinir. Süre hem bir birlik hem de bir çokluktur. Sürenin birliği öğelerin birliğini ve sürekliliğini gerektirir. Peki, öğeler parça mıdırlar? "Her ruhsal durum, bir kişinin ruhsal durumu olduğundan bütün bir kişiliği yansıtır. Her duygu, her ne kadar yalın olsa da onu deneyimleyen varlığın bütün geçmişini de şimdisini de gerçekten taşır." (Bergson, 1998: 18) Bergson burada Paris'i gezen bir gezginin Notre Dame eskizleri yapıp bu eskizlerin altına Paris yazabilmesi örneğini verir. Ona göre parça bütünü anlatmaya yetmez. "Paris'i gerçekten gördüğünden, sahip olduğu bütünün özgün sezgisinin yardımıyla taslaklarını onun içine yerleştirip onları bir araya getirebilecektir. Gelgelelim, tersi bir işlemi gerçekleştirmenin hiçbir yolu yoktur; sonsuz sayıdaki uygun taslakla ve bunların bir araya getirilmesi gerektiğini belirten Paris sözcüğüyle bile, birinin daha önce sahip olmadığı bir sezgiyi elde etmesi ya da kendinde daha önce hiç görmediği Paris'in neye benzediğinin izlenimini yaratması olanaksızdır." (Bergson, 1998: 20) Parçalara bölerek anlamak bilimin, zekanın işidir. Oysa Paris, Paris'tir; eskizleri ya da fotoğrafları değil.
Bergson, Henri, Metafiziğe Giriş, Çev: Karacasu, Barış (1998), Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları