MEZHEPLER
MÜRİT- Tarikatlerde Hanefî, Şafiî, Mâlikî, Eşârî, Maturîdî gibi bir mezhebin görüşüne aykırı olabilecek uygulamaları önemsemediğini de ifade ettin. Demek ki, sen mezhepleri önemsemiyorsun.
CEVAP- Mezheb, bir alimin bir konudaki görüş ve yorumudur. Bugün mezheb deyince aynı metodu benimsemiş alimlerin görüş ve yorumlarının bir araya getirildiği bir bütünlük anlaşılmaktadır. İlmî çalışmanın olduğu her yerde mezheb olur. Mezhebi önemsememek, ilmi çalışmayı önemsememektir. Benim böyle bir şeyden yana olmam düşünülemez. Ben sadece, alimleri kutsallaştırmamak gerektiğini ve bilimsel hürriyetin çok önemli olduğunu vurgulamak istiyorum.
Mezhep ve meşreb ihtilafları bir ayrılık değil, bir gelişme ve ilerleme sebebidir. Yeterki onlarla uğraşıp Kuranı unutmayalım. Yoksa Kur’an’ın açık hükümlerine aykırı düşmeyen konularda hoşgörülü olmak bir borçtur. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Muhammed Allahın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı çok sert, kendi aralarında merhametlidirler. (Fetih 48/29) Ey İnananlar İçinizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine bir milleti getirir de O, onları sever, onlar da Onu severler. Bunlar inananlara karşı alçak gönüllü, inkarcılara karşı çok sert olurlar. Allah yolunda cihad eder, kınayanların kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın bir vergisidir, kime dilerse ona verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir.Sizin dostunuz ancak Allah ve onun elçisi ile namaz kılan, zekat veren ve rüku eden müminlerdir.Kim Allahı, Elçisini ve inananları dost edinirse Allahtan yana olanlar şüphesiz üstün gelirler. (Maide 5/54-56)
İCTİHAD
İctihad burada, bir islam aliminin bir konudaki görüş ve kanaati anlamındadır.
MÜRİT- Mezhepler her şeyi halletmişlerdir. Bize düşen, onları anlamak ve uygulamaktır.
CEVAP- Bu düşünce bir kaç yıl öncesine kadar çok yaygındı. Canla başla savunuluyordu. Şimdi de hatırı sayılır taraftarı vardır. Sağlam bir dayanağı olmadığı için giderek zayıflamaktadır.Mezhepler her şeyi halletmemişlerdir. Mezhep alimleri, tereddüde sebep olan ve bir karar verilmesine ihtiyaç duyulan hususları Kuran ve sünnet ışığında yorumlamışlardır. Olayı kendi şartları içinde kavramış, sebepleri ve sonuçları açısından incelemiş, çözümüne ışık tutacak âyet ve hadisleri tespit edip bir sonuca varmışlardır. İşte burada, içinde bulunulan şartların, eldeki bilgilere olan güvenin ve yorumu yapan ilim adamının özel şartlarının büyük önemi vardır. Bu sebeple bakarsınız ki bir alim, aynı olayı değişik dönemlerde değişik şekilde yorumlamıştır. Bu gayet normaldir ve olması gerekendir. Şartlar değiştikçe yorumların da değişeceği gayet açıktır. Mezhepler tecrübeye ve şartların değişmesine çok önem vermişlerdir. Mesela Hanefî Mezhebinin kurucusu Ebu Hanifedir. Ebu Yusuf ve Muhammed onun talebeleri ve mezhebin önde gelen alimleridir. Yargılama kaza ile ilgili konularda Ebu Yusuf’un görüşüne uyulur. Çünkü Ebu Yusuf kadılık yapmış ve bu konularda tecrübe sahibi olmuştur. Uygulamadan uzak bir ilmî çalışmanın problem çözmede yetersiz olduğunu herkes kabul eder.
Ebu Hanife öldükten sonra Ebu Yusuf 33 yıl, İmam Muhammed de 39 yıl yaşamıştır. Görüş ayrılığı, bunların farklı çağlarda yaşamış olmalarından kaynaklanırsa gene tercih sebebi olur. Mesela: Ebu Hanife’ye göre, bir suçlama olmadıkça, görünüşlerine bakılarak şahitler dürüst sayılır ve ifadeleri mahkemece doğru kabul edilir. Ebu Yusuf ve Muhammede göre bir suçlama olmasa dahi, şahitler hakkında güvenilirlik soruşturması açılması tadil ve tezkiye işlemlerinin yapılması gerekir. Bu görüş tercih edilmiştir. Çünkü genel ahlak Ebu Hanifeden sonra bozulmuştur. Buna göre artık şahitler hakkında güvenilirlik soruşturması açılmadan, mahkemece ifadeleri doğru kabul edilemez. Bu da olması gereken bir davranıştır. Yanlış olan, onlardan sonra hayatı donmuş kabul edip artık bütün gelişmeleri Kuran ve sünnet yerine bu alimlerin görüşleri doğrultusunda değerlendirme eğilimidir.
Kimse bundan yüz sene evvelki şartlarla kumaş dokumayı, inşaat veya ulaşımı aklından bile geçirmez ama hayatın l300 sene evvelki Kûfe ve Bağdat şartlarına göre yapılmış ictihatlara uydurulmasını savunanlar çıkabilir. Mezhepler her şeyi halletmişlerdir demek, mezheplerin oluştuğu tarihten itibaren hayatı donmuş saymaktan başka bir şey değildir.
MÜRİT- Bugün Ebu Hanife , İmam Malik ve İmam Şafiî gibi alimler yetişebilir mi? Ebu Hanifenin kırk yıl yatsı namazının abdesti ile sabah namazını kıldığı rivayet edilir.
CEVAP- Zaten asıl felaket burada, bu insanları kutsallaştırmaktadır. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem kaç gün yatsının abdesti ile sabah namazını kılmıştır? Allahın dinlenmek için yarattığı geceyi uykusuz geçirmenin faziletine dair Ebu Hanifenin tek bir sözü var mıdır? Neden bu alimleri olağan dışı, ulaşılmaz varlıklar gibi görmeye çalışıyorsunuz. Halbu ki, onlar sade ve iddiasız bir hayat yaşamışlardır.
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin hayatı da herkesin örnek alabileceği ve rahatça yaşayabileceği sadeliktedir. Gerçi havalarda uçmaya şartlanmış olanlar onun ve ashabının hayatını da olağanüstü göstermek ve bize örnek olmalarını engellemek için yapmadıklarını bırakmazlar. Şükür ki, elimizde Kuranı Kerim ve sahih hadisler var da bunlara karşı koyabiliyoruz.
MÜRİT- İyi vallahi Tarikatları da mezhepleri de hallettin. Senin maksadın ne? Yoksa İslamı, hayatın dışına itmek mi istiyorsun?
CEVAP- Ben, hayatın dışına itilmiş müslümanlığı hayatın içine çekmek istiyorum. Ama siz, aklınızı kullanmamak için olanca gücünüzü harcıyorsunuz. Halbuki, Allah pisliği aklını kullanmayanların üstüne bırakır. (Yunus 10/100)
MÜRİT- Mezhepsiz islam nasıl olur?
CEVAP- Aklını kullanan ve ilmi çalışmayı kabul eden insanların olduğu her yerde mezhep olur. İctihad kapısını kapatmak ise ilmî çalışmaları dondurmak anl***** gelir. Bu da hayatı donmuş saymakla mümkün olur. Siz donmuş saydınız diye hayat donmaz. Olan size olur, gelişmelere ayak uyduramaz ve kendinizi çağın dışına itersiniz.
Müslümanlar Kuran üzerinde akıl yormayı ve ona sıkı sıkıya sarılmayı asırlarca unutmuşlardır. Sonunda Kur’an, erişilemez bir kutsal sayılmış ve onu anlayamayacağımız kanaati doğmuştur. Artık Kuran, sevap kazanmak için okunan, vaaz ve nasihat için belli bir kaç âyeti açıklanan bir kitap haline gelmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
Bunlar Kur’an üzerinde akıl yormazlar mı? Yoksa kalpler üzerinde kilitler mi vardır? (Muhammed 47/24) And olsun ki, Kuranı anlaşılması için kolaylaştırdık ama hani anlamaya çalışan? (Kamer 54/17, 22, 32 ve 40) Ey inananlar Allaha ve Elçisine boyun eğin, Kuranı dinleyip dururken yüz çevirmeyin, dinlemedikleri halde “dinledik” diyenler gibi olmayın. (Enfal 8/20-21)
MÜRİT- Peki şimdiye kadar yapılmış ictihadları yok mu sayacağız, mevcut mezhepleri nereye koyacağız?
CEVAP- Bakın, inanç ve ibadetle ilgili hükümlerin büyük bölümü Kuranda ve Sünnette açıkca yer alır. Burada ictihada bırakılan kısım azdır. Dünya ile ilgili konularda da sadece sınırlar çizilmiş gerisi ilim adamlarına bırakılmıştır. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem Alimler elçilerin varisleridir buyurmuştur. Bu sebeple alimler, Kuran ve sünnet üzerinde çalışacak kendilerine bırakılmış bölümle ilgili ictihadlar yapacak ve geçmiş alimlerin ictihadlarından da yararlanacaklardır. Böylece Kuran ile hükmetme görevinde Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi temsil edeceklerdir. Çünkü Allah Teâlânın Hz. Muhammede yüklediği görevi temsilcileri devam ettirmek zorundadır. O görev şöyle açıklanıyor: Allahın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet. Sakın onların heveslerine uyma. Onlardan kaçın ki Allahın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmasınlar. Eğer yüz çevirirlerse bilesin ki, Allah bir takım günahlarına karşılık başlarına bir kötülük gelmesini istiyordur. Zaten insanlardan çoğu gerçekten yoldan çıkmıştır. Yoksa Cahiliye devri hükmünü mü arıyorlar? İyi bilen bir millet için kimin hükmü Allahın hükmünden güzel olabilir? (Mâide 5/49,50) İşte alimler insanları Kur’an ve Sünnete yönlendirirler. Bu, süreklilik isteyen bir iştir. Bilimsel hürriyeti engeller, mezhepleri bir yerde dondurur, mezhep imamlarını ulaşılamaz kişiler sayarsanız işin içinden çıkamazsınız.
KURANA DÖNMEK
MÜRİT- Mezheb imamları gerçekten değerli kişilerdir. Onları olağanüstü kişiler saymanın ne zararı var?
CEVAP- Çok zararı var. O zaman iş değişir. Onlar Hz. Muhammedin yerine, görüşleri de Kuranın yerine geçer. Biz bu felaketi yaşıyoruz.
Hiç kimsenin mezhep imamlarına inanma görevi yoktur. Allahın huzurunda bundan sorguya çekilmeyeceğiz. Ama hepimizin Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme inanma görevi vardır. Ona boyun eğmek, Allaha boyun eğmekle bir sayılmıştır. Ayette Kim Elçiye boyun eğerse gerçekten Allaha boyun eğmiş olur. (Nisa 4/80) buyurulmuştur.
Bu âyet dışında Kuranı Kerimin tam onbir yerinde Allaha boyun eğme emri, Rasulüne boyun eğme emri ile birlikte verilmektedir. Haşr Suresinin yedinci âyetinde şöyle buyurulmaktadır: Elçi size ne verirse onu alın, sizi neden men ederse ondan geri durun. Ahzâb suresinin 36. âyeti şöyledir: Allah ve Elçisi bir işte hüküm verince inanmış hiçbir erkek ve kadın o işle ilgili davranışlarında serbest olamaz. Nur Suresinin 63. üncü âyetinde açık bir uyarı vardır: Elçinin emrine aykırı hareket edenler başlarına bir belanın gelmesinden veya çok elemli bir azaba uğramaktan sakınsınlar.
TASAVVUF GERÇEKLERİ