Merhaba
On bilgi:
Hakîkat-i Muhammediye varoluşun baş*langıcıdır.
Onunla Allah, aynı gerçeğin ön ve arka yüzleridir.
Allahtan başka hiçbir şey yokken ilk defa hakîkat-i Muhammediye var olmuş,
bütün yaratıklar ondan ve onun için yaratılmıştır.
O, bütün peygamberle*rin ve velilerin ledünnî ve bâtınî bilgileri aldıkları kaynaktır
Hakikati Muhammediye, c. XV, s. 179
İnsan-ı kâmil
insan-ı kâmil Muhammeddir. Ama onun tarihi şahsiyeti değil, Adem balçık halindeyken peygamber olan Muhammed, yani Hakikat-i Muhammediyedir. İnsan-ı kâmil, varlığın ve hilkatin gayesidir. Zira ilâhî irade an*cak onun aracılığıyla gerçekleşir. Eğer in*san-ı kâmil olmasa Allah bilinemezdi. İnsan-ı kâmil, maddî-manevi bü*tün kemâl mertebelerini kapsar. Onun kalbi Arşa, benliği Kürsüye, makamı Sidre-i müntehâya, aklı Kalem-i alâya, nefsi Levh-i mahfûza, tabiatı anâsır-ı erbaaya bağlantılıdır.
[Bu inanc "yasayan Kilise Isa mesih" Katolik imaninin Islam versiyonudur.Vakit olursa bu konuyu kaynagindan yazariz.]
İnsan-ı kâmil alemde daima vardır, birden fazla olmaz.
İnsan-ı kâmil için mülkte, melekûtta ve ceberûtta hiçbir şey gizli değildir.
O eşyayı ve eş*yanın hikmetini olduğu gibi bilir
Bu hakikat, her devirde değişen isim ve suretlerde peygamber veya veli olarak ortaya çıkar.
Mülkte tasarruf Allaha ait yetkileri kullanma demektir.
Melekût da mülk anl*****dır, ama yalnız Al*laha ait mülk demektir.
Ceberût da mana alemi ve göklere hakimiyet anlamlarına gelir.
Rağıb el-İsfahânî, Müfredât, mlk maddesi.
Not:
Tarikatlar insanları sınıflara ayırırlar.
Sırları bilenlere havassul-havas,
az bilenlere havas,
diğerlerine avam derler.
Kutbul- İrşad
Kutbul-irşad son derece az bulunur.
Uzun zamanlar ve asırlar geçtikten sonra ortaya çıkar, hidayet ve zuhurunun nuru ile karanlık cihanı aydınlatır.
Onun irşadı bütün cihana yaygındır.
Arştan yeryüzünün merkezine kadar her kime rüşt, hidayet, iman ve marifet ulaşırsa onun yolundan ulaşır ve ondan alınır.
Onun aracılığı olmadan bu devlet kimseye nasip olmaz.
Onun nuru, mesela büyük okyanus gibi cihanı kaplamıştır da bu denizde hiçbir hareket meydana gelmemiştir, sanki donmuş gibi durmaktadır.
Ona yönelen ve samimiyetle inanan, yahut onun yöneldiği talibin -yönelme sırasında- sanki kalbinden bir pencere açılır
ve bu yoldan, yöneliş ve samimiyeti nispetinde nasip alır ve doyar.
İnkar ettiği için değil de onu tanımadığı, bilmediği için (doğrudan) Allahın zikri ile meşgul olan
ve gönlünü Allaha yönelten kimse de tıpkı o kutba yönelenler gibi- ondan istifade ederler;
ancak birinci durumdaki istifade daha ziyadedir.
Kutbu inkar eden, yahut ondan rahatsız olan kimselere gelince, Allahı zikir ile meşgul olsalar bile
gerçek rüşd ve hidayetten mahrum olurlar.
Onu inkar ve rahatsız etmek kişinin feyz yolunu tıkar,
kutub onu faydalandırmamayı, ona zarar vermeyi istemese bile o gerçek hidayetten uzak kalır.
Onda bulunan, ancak rüşt ve hidayetin görünüşüdür (suretidir).
Manadan uzak, içi boş suretin faydası da azdır.
O kutbu seven ve ona içten inanan kimseler, ona gönülleriyle yönelmeseler,
Allahı zikir ile meşgul olmasalar dahi, yalnızca sevgileri sebebi ile rüşt ve hidayetin nuru onlara ulaşır
İmam Rabbânî, el Mektûbât, Arapça nusha, c. I, s.254, 260. mektubun son bölümü.
Katolikte:Olmus Saint/Evliyadan ARACILIK istenmesi.
Papa II. Jean Paul
İnsan olmuş Kelâmın Annesi ve Kilisenin Annesi olan çok kutsal Bakire Meryeme
Ki*lisenin yeni bir Hıristiyanlaştırma çabasına çağ*rıldığı bu zamanda
bütün Kilisenin bütün sevi*yelerinde din dersi çalışmalarına
güçlü aracılı*ğıyla destek olması için dua ediyorum.
Katolik Kilisesi- Din ve Ahlak İlkeleri s. 22.
On bilgi:
Hakîkat-i Muhammediye varoluşun baş*langıcıdır.
Onunla Allah, aynı gerçeğin ön ve arka yüzleridir.
Allahtan başka hiçbir şey yokken ilk defa hakîkat-i Muhammediye var olmuş,
bütün yaratıklar ondan ve onun için yaratılmıştır.
O, bütün peygamberle*rin ve velilerin ledünnî ve bâtınî bilgileri aldıkları kaynaktır
Hakikati Muhammediye, c. XV, s. 179
İnsan-ı kâmil
insan-ı kâmil Muhammeddir. Ama onun tarihi şahsiyeti değil, Adem balçık halindeyken peygamber olan Muhammed, yani Hakikat-i Muhammediyedir. İnsan-ı kâmil, varlığın ve hilkatin gayesidir. Zira ilâhî irade an*cak onun aracılığıyla gerçekleşir. Eğer in*san-ı kâmil olmasa Allah bilinemezdi. İnsan-ı kâmil, maddî-manevi bü*tün kemâl mertebelerini kapsar. Onun kalbi Arşa, benliği Kürsüye, makamı Sidre-i müntehâya, aklı Kalem-i alâya, nefsi Levh-i mahfûza, tabiatı anâsır-ı erbaaya bağlantılıdır.
[Bu inanc "yasayan Kilise Isa mesih" Katolik imaninin Islam versiyonudur.Vakit olursa bu konuyu kaynagindan yazariz.]
İnsan-ı kâmil alemde daima vardır, birden fazla olmaz.
İnsan-ı kâmil için mülkte, melekûtta ve ceberûtta hiçbir şey gizli değildir.
O eşyayı ve eş*yanın hikmetini olduğu gibi bilir
Bu hakikat, her devirde değişen isim ve suretlerde peygamber veya veli olarak ortaya çıkar.
Mülkte tasarruf Allaha ait yetkileri kullanma demektir.
Melekût da mülk anl*****dır, ama yalnız Al*laha ait mülk demektir.
Ceberût da mana alemi ve göklere hakimiyet anlamlarına gelir.
Rağıb el-İsfahânî, Müfredât, mlk maddesi.
Not:
Tarikatlar insanları sınıflara ayırırlar.
Sırları bilenlere havassul-havas,
az bilenlere havas,
diğerlerine avam derler.
Kutbul- İrşad
Kutbul-irşad son derece az bulunur.
Uzun zamanlar ve asırlar geçtikten sonra ortaya çıkar, hidayet ve zuhurunun nuru ile karanlık cihanı aydınlatır.
Onun irşadı bütün cihana yaygındır.
Arştan yeryüzünün merkezine kadar her kime rüşt, hidayet, iman ve marifet ulaşırsa onun yolundan ulaşır ve ondan alınır.
Onun aracılığı olmadan bu devlet kimseye nasip olmaz.
Onun nuru, mesela büyük okyanus gibi cihanı kaplamıştır da bu denizde hiçbir hareket meydana gelmemiştir, sanki donmuş gibi durmaktadır.
Ona yönelen ve samimiyetle inanan, yahut onun yöneldiği talibin -yönelme sırasında- sanki kalbinden bir pencere açılır
ve bu yoldan, yöneliş ve samimiyeti nispetinde nasip alır ve doyar.
İnkar ettiği için değil de onu tanımadığı, bilmediği için (doğrudan) Allahın zikri ile meşgul olan
ve gönlünü Allaha yönelten kimse de tıpkı o kutba yönelenler gibi- ondan istifade ederler;
ancak birinci durumdaki istifade daha ziyadedir.
Kutbu inkar eden, yahut ondan rahatsız olan kimselere gelince, Allahı zikir ile meşgul olsalar bile
gerçek rüşd ve hidayetten mahrum olurlar.
Onu inkar ve rahatsız etmek kişinin feyz yolunu tıkar,
kutub onu faydalandırmamayı, ona zarar vermeyi istemese bile o gerçek hidayetten uzak kalır.
Onda bulunan, ancak rüşt ve hidayetin görünüşüdür (suretidir).
Manadan uzak, içi boş suretin faydası da azdır.
O kutbu seven ve ona içten inanan kimseler, ona gönülleriyle yönelmeseler,
Allahı zikir ile meşgul olmasalar dahi, yalnızca sevgileri sebebi ile rüşt ve hidayetin nuru onlara ulaşır
İmam Rabbânî, el Mektûbât, Arapça nusha, c. I, s.254, 260. mektubun son bölümü.
ARA BILGI
Ricalul-Gayb
Bunlar, kimliklerini gizlediğine inanılan ve kutup, gavs, evtâd, revâsî , nukebâ, ve nucebâ adı verilen kimselerdir.
Bu terimler şu anlamlarda kullanılmıştır:
a-Kutup
En büyük velî bilinir. Tarikatçılara göre, erenlerin başı ve Allahın izniyle kâinatta tasarruf sahibidir.
Yani evreni yönetmede yetki sahibidir.
b-Gavs
Tarikatçıların darda kalınca sığındıkları ve yardım istedikleri kutuptur.
Darda kalan sûfiler, Yetiş ya Gavs! diye gavsa sığınır*lar.
Gavs olarak bilinenler, esmâ ve sıfât-ı ilahî mazharı sayılırlar.
Yani Allahın isim ve sıfatlarının onların şahsında ortaya çıktığına inanırlar.
Abdülkadir Geylânî, Gavs-ı azam = en büyük gavs lakabıyla ünlüdür.
Katolikte:Olmus Saint/Evliyadan ARACILIK istenmesi.
Papa II. Jean Paul
İnsan olmuş Kelâmın Annesi ve Kilisenin Annesi olan çok kutsal Bakire Meryeme
Ki*lisenin yeni bir Hıristiyanlaştırma çabasına çağ*rıldığı bu zamanda
bütün Kilisenin bütün sevi*yelerinde din dersi çalışmalarına
güçlü aracılı*ğıyla destek olması için dua ediyorum.
Katolik Kilisesi- Din ve Ahlak İlkeleri s. 22.
Son düzenleme: