
Gök, sülfür ağacı
dalları pencerelere yeşerir…
Silkelesen bir su damlasını
zerresinden kelebekler buharlaşır…
Sararır bir duvar sesin hazanına.
Solar kilitleri kapıların…
Çatlak halılardan sızan iplik kokusunda
renkler pıhtılaşır zamana…
Sıvası dökülmüş çiçeklerdir kamburundaki.
Kerpiç yapraklar serilir göğsüne…
Sırtı Nuh tufanından kalma!
Bilsen ki kaç deniz kafiyesiz köpürür.
Kaç sahil yüklemsiz sulara silinir.
Eğilir başı zembereğin…
Boğulur yüzü camdan nehirlerin!
Ve bir su iskeletidir aynalar
—alevlere gömülen
Tekmili dört parantezli bir yazıdır masa.
Anahtar yuvasında kör kalem ağaçları…
Kilit sesinde çıplak mürekkep saksıları…
Dizesiz merdivenleri ezberler çocuklar.
Ve unutur çoğul takılarda paslı haritaları.
Büyük harfli avlularda sızıyor limon ağaçları.
İlmik ilmik toprak, eşene!
Pul pul taş, atana!
Avuçlarında nasırlaşan sis çekirdekleri…
ahşap irinler süzülüyor kuşların cesetlerinden
Yama tutmaz kar söküğü müdür kaburgasından sızan?
Yoksa kanatlı mezarlara insanlar serpen?
Kabuk kusan kuyularda turuncu yaralar besleyen,
islimlerde dumandan kozasında buğdaylar kefenleyen
zincir zincir bahçelerde kırmızısı ölü güller gömen,
sana sesleniyorum;
ey büyük anarşi benim Tanrım sensin!
İkibinonun yirmiüçüncü ocağı
Güngören-İstanbul
Yunus B.