SENDİKA
Mehmet Necati GÜNGÖR
Sivil Toplum Kuruluşu denince ilk aklımıza gelen sendikalar olurdu.
Türk-iş, sendikaların konfederasyonu idi.
Pek çok işçi sendikasını bünyesinde barındırırdı.
Sendikalar, işçi haklarını koruyan kuruluşlardı.
Toplu pazarlık sisteminde sesleri gür çıkar, istediklerini alırlardı.
Alırken devletin imkânlarını da düşünürlerdi.
Sendikacılığın yozlaşmamış, silikleşmemiş dönemlerinden söz ediyorum.
Türk-İşin başında efsane sendikacı Seyfi Demirsoy,
Genel Sekreterliğinde, sonradan Başkan olacak olan Halill Tunç vardı.
Seyfi Demirsoyun vefatından sonra nöbeti O devraldı.
Entrika yoktu, dostluk vardı aralarında.
Seyfi Demirsoy merkez sağa yakın bir sendikacıydı.
Halil Tunç ise Merkez sol.
Yani, birisi Adalet Partisine, diğeri CHPye yakın duruyordu.
Birbirlerine saygılı duruşları vardı.
1969 yılında olacak, Türkişin bir kongresi de Erzurumda yapıldı.
Ben o zamanlar Anadolu Ajansının il muhabiriydim.
Merkezden rahmetli İbrahim Çıngayı göndermişlerdi.
Birlikte kongreyi takip edip, merkeze haber geçiyorduk.
Rahmetli Turhan Bilgin, Anadolu Ajansı ve Basın Yayın Genel Müdürlüklerinden sorumlu Devlet Bakanı idi.
Demirelin sağ kolu.
Emir verdi, Halil Tunçun konuşması, baştan sona, noktası virgülüne kadar merkeze gaçilecek.
Rahmetli Çıngay ile bizim evde bir odaya kapandık, sabaha kadar o konuşmayı geçtik.
Türk-İş denince yer yerinden oynardı.
İktidarların korkulu rüyasıydı.
Emir-fermana tabi değillerdi.
Gündemi onlar belirlerdi çoğu zaman.
Sonradan, kısa adı DİSK olan Devrimci İşçi Konfederasyonu kuruldu.
Aralarında kıyasıya rekabet başladı.
DİSKin efsane başkanı Kemal Türkler Taksimde vurularak öldürüldü.
Türk-İş Başkanı Seyfi Demirsoyun eceliyle öldü.
Çok saygın bir sendikacılık döneminin saygın isimleriydiler.
Geçen gün, arkadaşlarla sohbet ederken Türk-iş Başkanının ismini bilen var mı? sorusu ortaya atıldı.
Maalesef bilen çıkmadı.
Sendikal mücadele önükleşince, isimler de sönükleşiyor demek ki.
Mehmet Necati GÜNGÖR
Sivil Toplum Kuruluşu denince ilk aklımıza gelen sendikalar olurdu.
Türk-iş, sendikaların konfederasyonu idi.
Pek çok işçi sendikasını bünyesinde barındırırdı.
Sendikalar, işçi haklarını koruyan kuruluşlardı.
Toplu pazarlık sisteminde sesleri gür çıkar, istediklerini alırlardı.
Alırken devletin imkânlarını da düşünürlerdi.
Sendikacılığın yozlaşmamış, silikleşmemiş dönemlerinden söz ediyorum.
Türk-İşin başında efsane sendikacı Seyfi Demirsoy,
Genel Sekreterliğinde, sonradan Başkan olacak olan Halill Tunç vardı.
Seyfi Demirsoyun vefatından sonra nöbeti O devraldı.
Entrika yoktu, dostluk vardı aralarında.
Seyfi Demirsoy merkez sağa yakın bir sendikacıydı.
Halil Tunç ise Merkez sol.
Yani, birisi Adalet Partisine, diğeri CHPye yakın duruyordu.
Birbirlerine saygılı duruşları vardı.
1969 yılında olacak, Türkişin bir kongresi de Erzurumda yapıldı.
Ben o zamanlar Anadolu Ajansının il muhabiriydim.
Merkezden rahmetli İbrahim Çıngayı göndermişlerdi.
Birlikte kongreyi takip edip, merkeze haber geçiyorduk.
Rahmetli Turhan Bilgin, Anadolu Ajansı ve Basın Yayın Genel Müdürlüklerinden sorumlu Devlet Bakanı idi.
Demirelin sağ kolu.
Emir verdi, Halil Tunçun konuşması, baştan sona, noktası virgülüne kadar merkeze gaçilecek.
Rahmetli Çıngay ile bizim evde bir odaya kapandık, sabaha kadar o konuşmayı geçtik.
Türk-İş denince yer yerinden oynardı.
İktidarların korkulu rüyasıydı.
Emir-fermana tabi değillerdi.
Gündemi onlar belirlerdi çoğu zaman.
Sonradan, kısa adı DİSK olan Devrimci İşçi Konfederasyonu kuruldu.
Aralarında kıyasıya rekabet başladı.
DİSKin efsane başkanı Kemal Türkler Taksimde vurularak öldürüldü.
Türk-İş Başkanı Seyfi Demirsoyun eceliyle öldü.
Çok saygın bir sendikacılık döneminin saygın isimleriydiler.
Geçen gün, arkadaşlarla sohbet ederken Türk-iş Başkanının ismini bilen var mı? sorusu ortaya atıldı.
Maalesef bilen çıkmadı.
Sendikal mücadele önükleşince, isimler de sönükleşiyor demek ki.