Şeyhülislâm Yahya, dönemin kaba, ham sofu vaiz¬lerinden şikâyetini başka beyitlerinde de sürdürmüştür. Bir beytinde de ihtişamlı kavuğu, gösterişli cübbesi sa¬yesinde uçup cennete gitme ümidinde olan vaize çat¬makta onu ebleh olarak nitelemektedir:
Vâiz bu rütbe sıklet-i tâc u kabâ ile
Uçmak ümîdin etmez idi ebleh olmasa
Beyitte kullanılan «uçmak» kelimesi hem uçmak hem de cennet anlamında tevriyeli kullanılmıştır.
Şeyhülislâm Yahya için gönül merkezdir. Allah sevgisinin mekânı ve nazargâhı orasıdır. Orayı Allâhın feyiz parıltısı ile aydınlatmak gerekir: Bu hususu; Ey Yahyâ! Allâhın feyiz parıltısı bir gönle dokunsa, o gönül nâçiz bir zerre iken âlemi aydınlatan güneş oluverir. an¬lamında aşağıdaki güzel bir beytinde dile getirir:
Bir dile Yahyâ dokunsa pertev-i feyz-i Hudâ
Zerre-i nâçîz iken horşîd-i âlem-tâb olur
Yahya Efendi bu hususu gayet iyi takdir etmiş, in¬sanlığın, hayatın, Hakkın ve hakikatin yolunun oradan geçtiğini görmüş, bu anlayışı içinde yaşatmış, Allâhı ve sevdiklerini üzerim korkusuyla gönül kırmaktan sakınmıştır.
Fatih Camii vaizlerinden Hurşîd Çavuşun kıssa¬sına tekrar dönecek olursak bu hâdiseden sonra her¬kes Şeyhülislâm Yahyanın kendini küfürle suçlayan bu densiz, edep ve edebiyattan uzak cahil vaizi görevden almasını, cezalandırmasını bekliyordu. Ama o bilindiği kadarıyla böyle bir şey yapmaya gerek görmedi.
Meftûhdur erbâb-ı dile bâb-ı mahabbet
mısraının anla mına uygun bir gönül ehli olarak sevgi kapısını açık tuttu.