Melamilik (Melamiye) ya da Melametiye (ملامتيه) olarak anılır. Çoğu zaman bir tarikat kimliği gibi değerlendirilmesine karşın, Melamiler tarihte ve özellikle Osmanlı'nın son dönemlerinde tarikatlar ve hurafeci - durağan dini bakış açısına sahip din adamlarına karşı mücadele içinde olmuşlardır. Örneğin; Niyaz-i Mısri bu yüzden sürgün edilmiştir. Dolayısıyla, melamilik bir tarikat değil; Kur'an merkezli - dinamik bir bakış açısı ve duruş olarak öne çıkan tasavvufii bir yaklaşım tarzıdır. Tasavvufu İslam'ın "Batın (iç)" kısmı ve derinliği olarak kabul ederler. Dinin Zahiri (dış) emir ve yasaklarını "eksiksiz" ve "fazlasız" dosdoğru yerine getirmekle birlikte "Kâmil" insan olmak için her zaman ve her yerde Allah'ı zikretmek ve özellikle Allah'ın varlığı ve birliği ile ilgili itikadi konularda derin bilgi sahibi olmak gerektiğine inanırlar. Bu bilginin Kur'an-ı Kerim'de İlm-i Ledün olarak anıldığına işaret ederler ve "Muteşabih (benzetmeli)" ayetlerin tevilinin, kitabın aslı olan "Muhkem" sınırları içinde yapılması gerektiğini savunurlar. Onlara göre tasavvuf, bu açıdan sonradan ortaya çıkmış bir felsefi ekol değil, İslam'ın özünde keşfedilmeyi bekleyen "Gizli bir Hazine"dir. Melamilik, tarikat ve cemaatlerden farklı olarak belli bir kişinin kurduğu ve o kişinin adıyla anılan bir grup değil, yaratılış amacının zirvesi olan kâmil (olgun) insan ve kul olma niteliğidir.
Tasavvuf derslerini aldıkları öğretmenlerine "Mürşid" derler. Mürşid'lerinden keramet veya doğaüstü güçlere sahip olmasını beklemezler. Onlara göre Mürşid sadece kapıyı gösterir, geri kalan sorumluluk öğrenciye (müride) aittir. Allah'ın her kişiye yakın olduğunu ve kişiyle Allah arasına Mürşid de dahil kimsenin giremeyeceğini savunmuşlardır. Mürşid ne kadar bilgin ve erdemli olursa olsun, o da diğer insanlar gibi kuldur ve kula ait niteliklerle anılması gerekir. Mürşid'lerinden ders ve sohbet şeklinde tahsil ettikleri ilim ve tavsiyelerinin ötesinde bir beklentiye sahip olmadan; Hidayet, Şefaat, Himmet, Tevbe gibi isteklerin yalnız Allah'a arz edilmesi gerektiğini savunurlar. Bu ilmin öğretmenleri de öğrencilerinden asla maddi bir karşılık talep etmemişlerdir. İlm-i Tevhid (Tevhid ilmi) olarak anılan bu derslerin neticesinde "Fenafillah" (Allah'da yok olmak) ve "Bekabillah" (Allah'la var olmak) mertebelerine ermeyi amaçlarlar.
Melamilere göre, ilm-i tehvid veya ilm-i ledün, ilk insandan (Adem) son Allah dostuna (Hatem'ul Evliya) kadar taşınacak en yüce emanettir. Bu yüzden bu ilmi talep edenlere karşı çok seçici davranırlar. Sayılarının artmasını değil, emaneti taşıyabilecek nitelikli insana ulaşmayı hedeflerler.
wikipedia
Tasavvuf derslerini aldıkları öğretmenlerine "Mürşid" derler. Mürşid'lerinden keramet veya doğaüstü güçlere sahip olmasını beklemezler. Onlara göre Mürşid sadece kapıyı gösterir, geri kalan sorumluluk öğrenciye (müride) aittir. Allah'ın her kişiye yakın olduğunu ve kişiyle Allah arasına Mürşid de dahil kimsenin giremeyeceğini savunmuşlardır. Mürşid ne kadar bilgin ve erdemli olursa olsun, o da diğer insanlar gibi kuldur ve kula ait niteliklerle anılması gerekir. Mürşid'lerinden ders ve sohbet şeklinde tahsil ettikleri ilim ve tavsiyelerinin ötesinde bir beklentiye sahip olmadan; Hidayet, Şefaat, Himmet, Tevbe gibi isteklerin yalnız Allah'a arz edilmesi gerektiğini savunurlar. Bu ilmin öğretmenleri de öğrencilerinden asla maddi bir karşılık talep etmemişlerdir. İlm-i Tevhid (Tevhid ilmi) olarak anılan bu derslerin neticesinde "Fenafillah" (Allah'da yok olmak) ve "Bekabillah" (Allah'la var olmak) mertebelerine ermeyi amaçlarlar.
Melamilere göre, ilm-i tehvid veya ilm-i ledün, ilk insandan (Adem) son Allah dostuna (Hatem'ul Evliya) kadar taşınacak en yüce emanettir. Bu yüzden bu ilmi talep edenlere karşı çok seçici davranırlar. Sayılarının artmasını değil, emaneti taşıyabilecek nitelikli insana ulaşmayı hedeflerler.
wikipedia
[BALON]neden ?sakıncalımı acaba?[/BALON]Her kesim insanın aralarında yer aldığı melamiler, halkın arasında kendilerini gizlemeyi tercih ederler. Öyle ki, onlara çok yakın olanlar bile belki onların melami olduklarını bilmezler.