Bugünkü Müslümanların Çoğu La ilahe illallah’ın Manasını İyi Anlamıyor!
Eğer Allah Teala’nın şu kavlini iyi düşünürsek anlarız;
“And olsun ki, Rasulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”(Ahzab 21)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, asrımızın dünyasında ve bütün zamanlarda Müslümanların problemlerine çare sunan en güzel örnektir.
Kavmi arasında 950 sene kalan Nuh aleyhisselam zamanını, büyük önem verdiği Tevhide davet ile geçirmiştir. Buna rağmen kavmi bu davetten yüz çevirmiştir.
“Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suvâ'dan,
Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!”(Nuh 23)
Niçin büyükleniyorlardı?... Çünkü onlar bu kelimenin manasının Allah’a ortak edinmemek, yalnız Allah’a ibadet etmek olduğunu anlıyorlardı. Hâlbuki kendileri Allah’tan başkasına ibadet ediyorlar, Allah’tan başkasına sesleniyorlar, Allah’tan başkasından yardım istiyorlar, Allah’tan başkası adına yemin edip adakta bulunuyorlar, Allah’tan başkasına tevessül ediyorlar, O’ndan başkası adına kurban kesiyorlar ve O’ndan başkasının hükmüyle hükmediyorlardı…
Onların yapmış oldukları şirk vesileleri bilinen şeylerdi. Bununla birlikte, bu “La ilahe illallah” kelime-i Tayyibe’sinin, onların bütün bu işlerden uzaklaşmalarını gerektirdiğini, bunların “La ilahe illallah” kelimesinin manasına ters olduğunu iyi biliyorlardı.
Şu ayetlere işaret ediyor; “Çünkü onlar, kendilerine: "Allah'tan başka ilâh yoktur" denildiği zaman kafa tutuyorlardı. Ve: "Biz, hiçbir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?" diyorlardı.”(Saffat 35-36)
Bugünkü Müslümanların çoğunluğuna gelince, onlar Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ediyorlar, fakat manasını iyi anlamıyorlar. Bilakis tam tersi, değiştirilmiş bir mana ile anlıyorlar.
Buna bir misal vermek gerekirse, birisi3 bir risale yazıp “La ilahe illallah” kelimesini “La Rabbe illallah” kelimesiyle açıklamıştır. İşte bu mana, müşriklerin de iman ettiği, üzerinde oldukları manadır. Buna rağmen bu imanları fayda vermemiştir. Allah Teala buyuruyor ki;
(3 Elli sene önce Suriye’deki Şazeliyye tarikatı şeyhlerinden Şeyh Muhammed el-Haşimidir.)
“And olsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah..." derler.”(Lokman 25)
Müşrikler, bu kainatın yaratıcısı olduğuna, O’nun ortağı olmadığına iman ediyorlardı. Lakin onlar, ibadetlerinde Allah’a ortaklar ediniyorlardı. Rabbin bir oluşuna inanıyorlar, fakat birçok mabutlar itikat ediyorlardı. Bu yüzden Allah bu itikadı, kendisinden başkasına ibadeti reddetmiştir;
“O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler.”(Zümer 3)
Müşrikler, “La ilahe illallah” demenin, kendilerinin Allah’tan başkasına ibadet etmekten uzaklaşmalarını gerektirdiğini biliyorlardı. Bugünkü Müslümanların çoğunluğu ise, “La ilahe illallah” kelime-i tayyibesini “La Rabbe illallah” olarak tefsir etmişlerdir. Müslüman, “la ilahe illallah” deyip de Allah ile beraber başkasına ibadet ederse, zahiren Müslüman olsa da, akide olarak müşriklerden farkı kalmaz. Zira o, bu kelimeyi zahiren telaffuz etmiş olur ve Müslümanlığı lâfzîdir. İşte bu bize Tevhide daveti, “La ilahe illallah” kelimesinin manasını bilmeyene delili sunmayı vacip
kılıyor. Çünkü o kimse söylediği kelimeye muhalefet etmektedir. Müşrik ise, “La ilahe illallah” demekten yüz çevirerek ne zahiren ne batınen Müslüman olmuyordu. Ama bugünkü Müslümanların çoğunluğuna gelince, onlar Müslümanlardır. Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki;
“Bu kelimeyi söyledikleri zaman canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak söyledikleri sözün hakikati hakkındaki hesapları Allah’a aittir.”4
4 Buhari(25) Müslim(22) Abdullah Bin Ömer r.a.’dan.
Bunun için diyorum ki; bugün birçok Müslümanların bu kelime-i Tayyibe’yi kötü anlamaları sebebiyle düştüğü durum, bu kelimeyi anlayıp ta iman etmeyen ilk cahiliyedeki Arapların durumundan beterdir. Bugünkü Müslümanların çoğunluğu, itikat etmedikleri şeyi söylüyorlar, manasına hakkıyla iman etmedikleri halde “La ilahe illallah” diyorlar.5
(5 Kabirlere tapıyorlar, Allah’tan başkası için kurban kesiyorlar, ölülere dua ediyorlar. Bu Rafızîlerde, sufilerde ve tarikat ehlinin itikadında vaki olan bir gerçektir. Kabirleri haccederler, şirk binaları yapıyorlar, oraları tavaf ediyorlar, Salihlerle istiğase yapıyorlar ve onlar adına yemin ediyorlar. Bunlar onların akidelerinde sabit olan şeylerdir.)
Bu yüzden inanıyorum ki, Müslüman davetçilere gereken ilk şey, bu kelimenin ve manasının açıklanması etrafında önce özetle, sonra tafsilatla bu kelime-i tayyibenin gerektirdiklerini, bütün ibadet çeşitlerinin yalnız Allah’a has kılınmasını anlatmalarıdır. Allah Teala müşriklerin şöyle dediklerini anlatır;
“Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler.”(Zümer 3)
Böylece “La ilahe illallah” kelime-i Tayyibesi, bütün ibadetlerde Allah’tan başkasına yönelmenin küfür olduğunu belirtiyor. Bunun için bugün diyorum ki; Müslümanların cemaatleşmesinin sonra da onları bu Kelime-i Tayyibenin manasını anlamamış olarak dalalette bırakmak mutlak olarak bir faydası yoktur. Bu onlara ahiretten önce bu dünyada bile fayda vermez.
Biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şu kavlini biliriz;
“Kim kalbinden ihlas ile Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederse Allah onun bedenini cehennem ateşine haram kılar.” Diğer bir rivayette; “Cennete girer” buyrulmuştur.6
6 Ahmed(5/236) İbni Hibban(4) Elbani es-Sahiha(3355)
Bu, o kelimeyi ihlâs ile söyleyene, azab dokunduktan sonra olsa bile cennete girme imkanını garantiliyor. Bu kelimeye doğru şekilde inanan, işlemiş olduğu günahların cezasını çekse de sonunda varacağı yer cennettir. Bu kelime-i tayyibeyi diliyle söyleyen fakat iman kalbine girmeyen, bundan dünyada Müslümanlar tarafından öldürülmekten, Müslümanların – eğer varsa - kuvvetinden ve sultasından kurtulsa da, ahirette hiçbir fayda göremez. Ancak bu kelimeyi söyleyen, öncelikle bu kelimenin manasını anlayıp, ikinci olarak ta bu manaya itikat ederse başkadır. Zira yalnız anlamak yeterli değildir, bu anlayışa imanı da eklemek gerekir. İşte bu noktadan insanların çoğu gafildir! Mümin olabilmek için, bu iki işi; anlamak ve imanı birleştirmek gerekmektedir. Böyledir, çünkü Yahudi ve Hıristiyanlardan ehli kitabın çoğu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Sadık bir Rasul olduğunu, risalet ve nübüvvet davasında doğru olduğunu biliyorlardı. Rabbimiz Azze ve Celle bunu bildiklerine şahitlik ediyor;
“O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar.”(Bakara 146)
Lakin bu tanıyış ve bilişleri onlara Allah’tan bir şey kazandırmamıştır… Neden mi? Çünkü onlar O’nu risalet ve nübüvvet davasında tasdik etmediler. Zira iman,
bilmekten öte bir şeydir. Sadece bilmek yetmez. Bilakis, bilmeyi, inanmayı ve itaati birleştirmek zorunludur. Allah Azze ve Celle buyurur ki;
“Bil ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. (Habibim!) Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!”(Muhammed 19)
Bunun üzerine; Müslüman diliyle; “La ilahe illallah” der, bu kelimeyi tafsilatıyla bilir, doğrular ve iman ederse, az önce geçen hadistekini tasdik etmiş olur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, buna şöyle işaret eder;
“Kim la ilahe illallah derse, bela ve sıkıntıdan kendini kurtarır.”7
Yani bu kelimenin manasını anladıktan sonra cehennemde ebedi kalmaktan kurtulur. Zihinlerde iyice yerleşmesi için tekrar ediyorum; onun iktizası olan; Salih amellerle kemale erdirmek ve günahlara son vermek gerçekleşmemişse de, o büyük şirkten kurtulmuştur. İmanın kalbe ait amellerde gerekli şartını yerine getirmiş, zahirde ise – bazı ilim ehlinin bu meselede geniş izahlara muhtaç olan içtihadına göre Allah’ın dilemesine kalmıştır8 – işledikleri günahlar veya terk ettikleri vacipler miktarında cehenneme girer, sonra bu kelime veya Allah’ın af ve lütfü onu kurtarır. Bu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in; “Kim la ilahe illallah derse, bela ve sıkıntıdan kendini kurtarır” kavlinin manasıdır.
İşte bu yüzden, İslam toplumu oluşturmak ve için çalışan bütün cemaatlerin ve grupların gayret merkezi Tevhide davet olmalıdır. Bu cemaatler ve taifeler, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in başladığı şeyle başlamadıkça, gayretlerini buna odaklamadıkça, istedikleri gayeyi gerçekleştirmeleri mümkün olmaz
Eğer Allah Teala’nın şu kavlini iyi düşünürsek anlarız;
“And olsun ki, Rasulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”(Ahzab 21)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, asrımızın dünyasında ve bütün zamanlarda Müslümanların problemlerine çare sunan en güzel örnektir.
Kavmi arasında 950 sene kalan Nuh aleyhisselam zamanını, büyük önem verdiği Tevhide davet ile geçirmiştir. Buna rağmen kavmi bu davetten yüz çevirmiştir.
“Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suvâ'dan,
Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin!”(Nuh 23)
Niçin büyükleniyorlardı?... Çünkü onlar bu kelimenin manasının Allah’a ortak edinmemek, yalnız Allah’a ibadet etmek olduğunu anlıyorlardı. Hâlbuki kendileri Allah’tan başkasına ibadet ediyorlar, Allah’tan başkasına sesleniyorlar, Allah’tan başkasından yardım istiyorlar, Allah’tan başkası adına yemin edip adakta bulunuyorlar, Allah’tan başkasına tevessül ediyorlar, O’ndan başkası adına kurban kesiyorlar ve O’ndan başkasının hükmüyle hükmediyorlardı…
Onların yapmış oldukları şirk vesileleri bilinen şeylerdi. Bununla birlikte, bu “La ilahe illallah” kelime-i Tayyibe’sinin, onların bütün bu işlerden uzaklaşmalarını gerektirdiğini, bunların “La ilahe illallah” kelimesinin manasına ters olduğunu iyi biliyorlardı.
Şu ayetlere işaret ediyor; “Çünkü onlar, kendilerine: "Allah'tan başka ilâh yoktur" denildiği zaman kafa tutuyorlardı. Ve: "Biz, hiçbir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?" diyorlardı.”(Saffat 35-36)
Bugünkü Müslümanların çoğunluğuna gelince, onlar Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ediyorlar, fakat manasını iyi anlamıyorlar. Bilakis tam tersi, değiştirilmiş bir mana ile anlıyorlar.
Buna bir misal vermek gerekirse, birisi3 bir risale yazıp “La ilahe illallah” kelimesini “La Rabbe illallah” kelimesiyle açıklamıştır. İşte bu mana, müşriklerin de iman ettiği, üzerinde oldukları manadır. Buna rağmen bu imanları fayda vermemiştir. Allah Teala buyuruyor ki;
(3 Elli sene önce Suriye’deki Şazeliyye tarikatı şeyhlerinden Şeyh Muhammed el-Haşimidir.)
“And olsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah..." derler.”(Lokman 25)
Müşrikler, bu kainatın yaratıcısı olduğuna, O’nun ortağı olmadığına iman ediyorlardı. Lakin onlar, ibadetlerinde Allah’a ortaklar ediniyorlardı. Rabbin bir oluşuna inanıyorlar, fakat birçok mabutlar itikat ediyorlardı. Bu yüzden Allah bu itikadı, kendisinden başkasına ibadeti reddetmiştir;
“O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler.”(Zümer 3)
Müşrikler, “La ilahe illallah” demenin, kendilerinin Allah’tan başkasına ibadet etmekten uzaklaşmalarını gerektirdiğini biliyorlardı. Bugünkü Müslümanların çoğunluğu ise, “La ilahe illallah” kelime-i tayyibesini “La Rabbe illallah” olarak tefsir etmişlerdir. Müslüman, “la ilahe illallah” deyip de Allah ile beraber başkasına ibadet ederse, zahiren Müslüman olsa da, akide olarak müşriklerden farkı kalmaz. Zira o, bu kelimeyi zahiren telaffuz etmiş olur ve Müslümanlığı lâfzîdir. İşte bu bize Tevhide daveti, “La ilahe illallah” kelimesinin manasını bilmeyene delili sunmayı vacip
kılıyor. Çünkü o kimse söylediği kelimeye muhalefet etmektedir. Müşrik ise, “La ilahe illallah” demekten yüz çevirerek ne zahiren ne batınen Müslüman olmuyordu. Ama bugünkü Müslümanların çoğunluğuna gelince, onlar Müslümanlardır. Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki;
“Bu kelimeyi söyledikleri zaman canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Ancak söyledikleri sözün hakikati hakkındaki hesapları Allah’a aittir.”4
4 Buhari(25) Müslim(22) Abdullah Bin Ömer r.a.’dan.
Bunun için diyorum ki; bugün birçok Müslümanların bu kelime-i Tayyibe’yi kötü anlamaları sebebiyle düştüğü durum, bu kelimeyi anlayıp ta iman etmeyen ilk cahiliyedeki Arapların durumundan beterdir. Bugünkü Müslümanların çoğunluğu, itikat etmedikleri şeyi söylüyorlar, manasına hakkıyla iman etmedikleri halde “La ilahe illallah” diyorlar.5
(5 Kabirlere tapıyorlar, Allah’tan başkası için kurban kesiyorlar, ölülere dua ediyorlar. Bu Rafızîlerde, sufilerde ve tarikat ehlinin itikadında vaki olan bir gerçektir. Kabirleri haccederler, şirk binaları yapıyorlar, oraları tavaf ediyorlar, Salihlerle istiğase yapıyorlar ve onlar adına yemin ediyorlar. Bunlar onların akidelerinde sabit olan şeylerdir.)
Bu yüzden inanıyorum ki, Müslüman davetçilere gereken ilk şey, bu kelimenin ve manasının açıklanması etrafında önce özetle, sonra tafsilatla bu kelime-i tayyibenin gerektirdiklerini, bütün ibadet çeşitlerinin yalnız Allah’a has kılınmasını anlatmalarıdır. Allah Teala müşriklerin şöyle dediklerini anlatır;
“Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler.”(Zümer 3)
Böylece “La ilahe illallah” kelime-i Tayyibesi, bütün ibadetlerde Allah’tan başkasına yönelmenin küfür olduğunu belirtiyor. Bunun için bugün diyorum ki; Müslümanların cemaatleşmesinin sonra da onları bu Kelime-i Tayyibenin manasını anlamamış olarak dalalette bırakmak mutlak olarak bir faydası yoktur. Bu onlara ahiretten önce bu dünyada bile fayda vermez.
Biz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şu kavlini biliriz;
“Kim kalbinden ihlas ile Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederse Allah onun bedenini cehennem ateşine haram kılar.” Diğer bir rivayette; “Cennete girer” buyrulmuştur.6
6 Ahmed(5/236) İbni Hibban(4) Elbani es-Sahiha(3355)
Bu, o kelimeyi ihlâs ile söyleyene, azab dokunduktan sonra olsa bile cennete girme imkanını garantiliyor. Bu kelimeye doğru şekilde inanan, işlemiş olduğu günahların cezasını çekse de sonunda varacağı yer cennettir. Bu kelime-i tayyibeyi diliyle söyleyen fakat iman kalbine girmeyen, bundan dünyada Müslümanlar tarafından öldürülmekten, Müslümanların – eğer varsa - kuvvetinden ve sultasından kurtulsa da, ahirette hiçbir fayda göremez. Ancak bu kelimeyi söyleyen, öncelikle bu kelimenin manasını anlayıp, ikinci olarak ta bu manaya itikat ederse başkadır. Zira yalnız anlamak yeterli değildir, bu anlayışa imanı da eklemek gerekir. İşte bu noktadan insanların çoğu gafildir! Mümin olabilmek için, bu iki işi; anlamak ve imanı birleştirmek gerekmektedir. Böyledir, çünkü Yahudi ve Hıristiyanlardan ehli kitabın çoğu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in Sadık bir Rasul olduğunu, risalet ve nübüvvet davasında doğru olduğunu biliyorlardı. Rabbimiz Azze ve Celle bunu bildiklerine şahitlik ediyor;
“O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar.”(Bakara 146)
Lakin bu tanıyış ve bilişleri onlara Allah’tan bir şey kazandırmamıştır… Neden mi? Çünkü onlar O’nu risalet ve nübüvvet davasında tasdik etmediler. Zira iman,
bilmekten öte bir şeydir. Sadece bilmek yetmez. Bilakis, bilmeyi, inanmayı ve itaati birleştirmek zorunludur. Allah Azze ve Celle buyurur ki;
“Bil ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. (Habibim!) Hem kendinin hem de mümin erkeklerin ve mümin kadınların günahlarının bağışlanmasını dile!”(Muhammed 19)
Bunun üzerine; Müslüman diliyle; “La ilahe illallah” der, bu kelimeyi tafsilatıyla bilir, doğrular ve iman ederse, az önce geçen hadistekini tasdik etmiş olur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, buna şöyle işaret eder;
“Kim la ilahe illallah derse, bela ve sıkıntıdan kendini kurtarır.”7
Yani bu kelimenin manasını anladıktan sonra cehennemde ebedi kalmaktan kurtulur. Zihinlerde iyice yerleşmesi için tekrar ediyorum; onun iktizası olan; Salih amellerle kemale erdirmek ve günahlara son vermek gerçekleşmemişse de, o büyük şirkten kurtulmuştur. İmanın kalbe ait amellerde gerekli şartını yerine getirmiş, zahirde ise – bazı ilim ehlinin bu meselede geniş izahlara muhtaç olan içtihadına göre Allah’ın dilemesine kalmıştır8 – işledikleri günahlar veya terk ettikleri vacipler miktarında cehenneme girer, sonra bu kelime veya Allah’ın af ve lütfü onu kurtarır. Bu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in; “Kim la ilahe illallah derse, bela ve sıkıntıdan kendini kurtarır” kavlinin manasıdır.
İşte bu yüzden, İslam toplumu oluşturmak ve için çalışan bütün cemaatlerin ve grupların gayret merkezi Tevhide davet olmalıdır. Bu cemaatler ve taifeler, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in başladığı şeyle başlamadıkça, gayretlerini buna odaklamadıkça, istedikleri gayeyi gerçekleştirmeleri mümkün olmaz