İslami kaynak olarak gösterilen bazı eserlerde ve bugünde hakim olan görüşe göre, Kuranın Hz. Peygamber döneminde bir Kitap olarak mevcut olmadığı, Hz. Peygamberin vefatından sonra bir grup sahabe tarafından deri, kürek kemikleri, bağırsak, taş parçaları ve hurma yaprakları üzerinde yazılı olan ayetler ile hafızların ezberlerinden zor ve meşakkatli bir uğraşıdan sonra cemedilerek bir kitap haline getirildiği iddia edilmektedir.
Peki, bu iddialara Kuran ve bilimsel araştırmalar nasıl cevap veriyor?
Bu konuya geçmeden önce kitabın tanımına, tarihçesine ve o günkü Arap yarımadasının jeo-politik, ekonomik ve kültürel yapısına bir göz atalım.
KİTAP NEDİR?
Kitap; bir kenarından birleştirilerek dışına kapak takılmış yani ciltlenmiş yada ciltsiz olarak bir araya getirilmiş, basılı veya yazılı yaprakların (deri, kağıt, parşömen vb.) bütünüdür.
KİTABIN TARİHÇESİ
Eski çağlarda metinler taş ve maden gibi, çok dayanıklı ağır malzeme üzerine hakkedilirdi. En eski gereç olan taş(kaya resimleri, dikme taşlar gibi anıtsal yazıtlar) taşınabilir olmadığından kitabın içine girmez. Daha sonra tahta, kil tabakası ve ipek kumaş gibi daha hafif malzemeler kullanılmaya başlandı. Mezopotamyada M.Ö. 3000ler de kil tabletler üzerine harfler yazılıyordu. Çinliler ise ipek kumaş kullanıyorlardı. Sümer, Asur ve Hitit kil tabletleri ile Mısır papirüs ruloları yaklaşık aynı tarihler de ortaya çıkmış olmakla birlikte, kil tabletlerden çok, papirüs rulolar çağdaş kitabın öncüsü olarak kabul edilmektedir.
Papirüs, Nil nehri kıyılarında ve Nil deltasının bataklıklarında yetişen bir bitkidir. Papirüs saplarından elde edilen şeritler dokunarak özel olarak hazırlanmış sıvılara daldırılıp kurutulduktan sonra yazı yazılabilecek yüzeyler haline getiriliyordu. Yazı yazılan papirüs şeritler birbirlerine yapıştırılıp uçlarına sopalar takıldıktan sonra kıvrılarak rulolar haline getiriliyordu. Papirüs rulolar 6 ila 10 m. kadar uzunluktaydılar. Papirüsten yapılan ilk kitaplar böyle rulolar halindedirler. Meşhur İskenderiye Kütüphanesi bu kitaplardan oluşturulmuştur. Bilinen ilk kitap Ölüler Kitabıdır. Ölüler Kitabı örneklerinden yüzlercesi papirüs rulolar halinde mezarlardan çıkarılmış olup ve en eskileri Piramitler Dönemi'ne aittir, yani M.Ö. 2500'lere.
Papirüs rulolar, Yunanlılar ve Romalılar tarafından da uzun süre kullanılmıştır. Papirüs, Yunanistana M.Ö. VII. yüzyılda girdi. Romalılar II. yüzyılda 15 m. uzunluğunda 15-30 cm genişliğinde papirüs tomarları kullandılar. Romada halka açık kitaplıklar ve nadir kitap koleksiyoncuları vardı. Romalılar ithal ve ihraç ettikleri eserlerle geniş bir ticaret yapıyorlardı.
Büyük kitaplıkların kurulması, Helenistik çağda kitabı yaygınlaştırdı. M. Ö. 200 yılları civarında İskenderiyedeki Museion Kitaplığında 500.000, Serapeionda ise 43.000 kitabın bulunduğunu tarihi belgeler göstermektedir.
M.S. 400ler den itibaren de papirüs ruloların yerini parşömen ya da vellum kodekslerin alması, kitabın biçiminde bir devrim yaratmıştır. Anadolunun da kitabın tarihçesinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Parşömeni, Bergama Kralı II. Eumenesin bulduğu belirtilmektedir. Bergamalılar koyun derisini parlak bir cila ile kaplayıp deriye mükemmel bir beyazlık veriyorlar ve bu deriyi 60 x 110 cm. boyutunda bir dikdörtgene dönüştürerek parşömen yapıyorlardı. Bergama (Pergama) imalathaneleri oldukça ünlüydü. Hatta yöre kendi ismini de (parşömen, pergamineum) bu gerece vermiştir.
Çok yaygın bir yöntem haline gelen bu yeni aracın kullanılışı, kitabın dış görünüşünü çok değiştirdi. Katlanabilen parşömen yaprakları dikilerek bir araya toplanıyor, ardından ciltle korunabilen defter haline getiriliyordu. Kitap, böylece arkalı önlü yazılabilen bir dikdörtgen (codex) biçimi kazandı. Parşömen, kazıma ve düzeltmelere karşı papirüsten daha dayanıklıydı. Süslemeler daha güzel yapılabiliyordu. Sayfalar numaralandırılıyor, dizinler konabiliyor, kolay okunuyor ve metin karşılaştırmaları yapılabiliyordu.
ARAP YARIMADASININ JEO-POLİTİK, EKONOMİK VE KÜLTÜREL DURUMU
İslâm öncesi Arap Yarımadası'nın siyasi, ekonomik ve kültürel tarihine göz alacak olursak, Arapların dünyadan bihaber olmadığını görebiliriz. Araplar, kendi vadi ve çöllerinde mahsur kalan bir millet değildi, aksine faaliyetleri çok çeşitli sahalarda gözle görülür biçimde yaygındı.
Eski çağlara ait tarihi bilgi, bulgu ve eserlerden Arapların kıtalar arasındaki ticarette merkezi bir rol oynadıkları görülmektedir. Eski çağlarda ve orta çağların önemli bir bölümünde Çin, Hindistan ve diğer Doğu ülkelerinden ve aynı şekilde Doğu Afrika'dan Mısır, Suriye, Küçük Asya (Türkiye), Yunanistan ve Roma'ya kadar yapılan ticaretin Araplar vasıtasıyla gerçekleştiğini biliyoruz. Doğu ile Batı arasındaki bu uzun mesafeli ticaretin üç ana yolu vardı. Bu üç ana ticaret yolunun tam ortasında Araplar bulunuyorlardı. Ticarete yatkın bir millet olup çeşitli yönlere ticarî seyahatler yaparlardı.
Arapların beynelmilel ticarette kilit bir durumda bulundukları inkâr edilmez bir gerçektir. Arabistan'da, Suriye ve Mısır'dan gıda maddeleri ve şarap ithal etme işini umumiyetle Yahudiler yaparlardı. M.S. V.yy dan itibaren Mekke'nin tanınmış ve güçlü kabilesi Kureyş'e bağlı Araplar, dış ticarette önemli bir rol oynamaya başladılar. Hz. Peygamber zamanına kadar Kureyşliler; Yemen, Habeşistan, Irak, Mısır ve Suriye ile geniş bir ticari münasebete girmişlerdi. Doğu Arabistan'dan İran'a bağlantılı yapılan ticaretin merkezi Yemen'di ve ticari malların önemli bir bölümü Hayre, Yemâme (Bugünkü Riyad) ve Benî Temîm bölgelerinden Necran ve Yemen'e giderdi.
Bu ticarî ilişkilerin dışında da Arabistan halkı komşu ülkeler ile yakın siyasî ve kültürel ilişkiler kurmuşlardı. M.Ö. III. yüzyıldan Hz. Peygamber'in doğuşuna kadar, önce Petra'daki Nebtî devleti daha sonra Tedmür'deki Suriye devleti ve Hayre ile Gassan'daki Arap devletçikleri uzun süre iktidarda kaldılar. Bu devletlerin bir yandan Yunan ve Bizans, diğer yandan İran ile yakın siyasî, ekonomik ve kültürel ilişkileri vardı. Ayrıca ırkî açıdan Arabistanın iç kısımlarındaki kabileler, diğer ülkelerdeki ırkdaşlarıyla her alandaki münasebetlerini sürdürüyorlardı. Medineli Ensâr ile Suriyeli Gassanî hükümdarları aynı ırktan ve soydandı. Bunlar aralarındaki ilişkilerini hiçbir zaman kesmediler. Kureyşliler, Hayreliler ile çok samimi idiler. Hatta Kureyşliler okuma ve yazmayı da onlardan öğrenmişlerdi. Ayrıca Kureyşliler, Hayrelilerden "Hattı Kûfî" olarak bilinen meşhur yazı stilini de öğrenmişlerdi.
Buna ilâveten, Arabistan'ın her yöresinde şeyhler, eşraf ve büyük tüccarların yanında çok sayıda Bizanslı, Rûm, Yunanlı ve İranlı hizmetçi, uşak ve cariyeler bulunuyordu. İran ile Bizans İmparatorlukları arasındaki amansız mücadele ve savaşların sonunda esir alınan çok sayıdaki erkek ve kadınların çoğu bir süre sonra esir pazarlarında açık arttırma usulüyle satılırlardı. Arabistan, savaş esirleri, köle ve cariyelerin satıldığı büyük pazarlardan biriydi. Kölelerden birçoğu kültürlü, hünerli, sanat sahibi ve ticarette tecrübeli idiler. Bunlar usta birer sanatçı, esnaf ve tüccar olarak efendilerine değerli hizmetlerde bulunuyorlardı. Arap kabile reisleri, eşraf, şeyh ve tüccarları bunlardan mümkün olduğu kadar yararlanmaya çalışırlardı. Mekke, Taif, Yesrib ve diğer şehirlerde bu tür kölelerin sayısı çoktu.
Bu kısa hatırlatmalardan sonra konunun değerlendirilmesine geçelim.
Tanımından da anlaşılacağı üzere, yazılı yaprakların kitap olabilmesi için ciltlenmiş veya ciltsiz olarak düzenlenerek bir araya getirilip toplanmış ve taşınabilir olması gerekir. Bu özelliklere sahip olmayan yazılı yaprakların kitap olarak tanımlanması mümkün değildir.
M.S. VI. yy. Arap toplumu, zengin bir kültüre sahip olan Çin, Hindistan, İran, Mısır, Bizans ve Roma gibi ülkeler ile olan siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri ve sahibi bulundukları köle ve cariyelerin büyük bir çoğunluğunun kültür düzeyi yüksek insanlardan oluşması, kitaplarla ilgili çağdaş gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmalarını, yani yazı yazılacak yaprakların neden ve nasıl imal edildiğini, sayfaların nasıl numaralandırılıp düzenlendiğini ve nasıl ciltlendiğini, kısacası kitabın ne olduğunu ve neye kitap denildiğini çok iyi bilmelerini mümkün kılmaktadır.
Ehli Kitaptan, Mekke Müşriklerinden veya kalbi imana yatkın olanlardan bazı insanların Allah katından indirilen, içinde hiçbir eğiklik ve çelişki olmayan, bir ışık ve apaçık olan, insanları doğru yola ileten kitabı görme, okuma ve inceleme istekleri karşısında, Hz. Peygamber'in, elinde böyle bir kitabın mevcut olmadığını söylemekten başka bir seçeneği olabilir mi? Peki, bu insanlar Muhammed, bize bir kitaptan söz etmesine rağmen ortaya bir kitap koyamıyor diye düşünmezler mi? Hz. Peygamber'i, mecnun, büyücü, kahin ve şair olmakla itham edenler, buna istinaden yalan söylemekle ve tutarsızlıkla itham etmezler mi?
İddia edildiği üzere, Hz. Peygamber döneminde, Kuran bir kitap olarak mevcut değil ise, kendisini en iyi şekilde tefsir eden yüce Kuran, bir çok ayetlerinde kendisinin bir kitap olduğunu söylemesi, bir çelişki teşkil etmez mi? Çelişkisiz olması Kuranın en büyük özelliklerinden birisi olmasına rağmen, Müslüman olma şerefine erişmiş olan bir insanın bunu çok iyi bilmesi ve özümsemiş olması gerekmez mi?
KUR'AN'IN HZ. PEYGAMBER ZAMANINDA BİR KİTAP OLARAK MEVCUT OLDUĞUNA DAİR KUR'AN AYETLERİ:
İddia edildiği gibi Kuran, o dönemde bir kitap olarak bulunmuyorsa -insanlarda var olan bir kitap bilincine rağmen- niçin kendisini bir kitap olarak tanımlasın?
Kuran ayetlerinden, Hz. Peygamber döneminde mevcut olan, insanlar tarafından bilinen ve okunan bir kitaptan bahsedilmiş olduğu net bir şekilde anlaşılmaktadır. Kuran ayetleri; güvenilir, sağlam ve susturucu bir kanıt değil mi? Allahın sözünün üzerinde başka bir söz olabilir mi?
Veda Hutbesi:
Ey Müminler! Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allahın Kitabı Kurandır
Hz. Peygamber, Veda Haccında (H. 9 Zilhicce 10/M. 8 Mart 632 Cuma) sayıları yüz binin üzerinde olan müminler topluluğuna hitab ederken; bu insanlar tarafından bilinen, okunan ve ellerinde bulunan bir kitaptan mı yoksa, kendi vefatından sonra sahabeler tarafından deri, kürek kemikleri, bağırsak, taş parçaları ve hurma yaprakları üzerine yazılı ayetler ile hafızların ezberlerinden rast gele bir araştırma sonucunda cemedilecek olan bir kitaptan mı bahsetmişti?
Kütüb-i Sitte Hadisleri:
Henüz Hz. Peygamber(sav) hayatta iken, Hz. Ömerin orada bulunanlara söylemiş olduğu Yanınızda Kur'ân var, Allah'ın kitabı sizlere yeterlidir sözü, Kuranın kitap olarak var olduğunun bir ifadesidir.
Bu ifadede geçen Resûlullah (sav), iki kapağın arasındakilerden başka bir şey bırakmadı cümlesinde bir kitap tanımı yapılmakta ve Kuranın, Hz. Peygamber zamanında bir kitap olarak mevcut olduğu teyit edilmektedir.
Günümüz toplumunda kitabın ne olduğu küçük çocuklar tarafından bile çok iyi bilinmesine rağmen, koskoca adamların deri, kürek kemikleri, bağırsak, taş parçaları ve hurma yapraklarından oluşan bir kitap tasavvuru çok düşündürücü ve aynı zamanda sorgulanması gereken bir durumdur.
Sonuç olarak, en güçlü ve en güvenilir bir kanıt olan Kuran ayetlerinden ve yukarıda belirtilmiş olan hadislerden, Kuranın, Hz. Peygamberin vefatından sonra cemedilerek bir kitap haline getirilmediği, Hz. Peygamber zamanında bir kitap olarak mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
kuranyolunda.com
Peki, bu iddialara Kuran ve bilimsel araştırmalar nasıl cevap veriyor?
Bu konuya geçmeden önce kitabın tanımına, tarihçesine ve o günkü Arap yarımadasının jeo-politik, ekonomik ve kültürel yapısına bir göz atalım.
KİTAP NEDİR?
Kitap; bir kenarından birleştirilerek dışına kapak takılmış yani ciltlenmiş yada ciltsiz olarak bir araya getirilmiş, basılı veya yazılı yaprakların (deri, kağıt, parşömen vb.) bütünüdür.
KİTABIN TARİHÇESİ
Eski çağlarda metinler taş ve maden gibi, çok dayanıklı ağır malzeme üzerine hakkedilirdi. En eski gereç olan taş(kaya resimleri, dikme taşlar gibi anıtsal yazıtlar) taşınabilir olmadığından kitabın içine girmez. Daha sonra tahta, kil tabakası ve ipek kumaş gibi daha hafif malzemeler kullanılmaya başlandı. Mezopotamyada M.Ö. 3000ler de kil tabletler üzerine harfler yazılıyordu. Çinliler ise ipek kumaş kullanıyorlardı. Sümer, Asur ve Hitit kil tabletleri ile Mısır papirüs ruloları yaklaşık aynı tarihler de ortaya çıkmış olmakla birlikte, kil tabletlerden çok, papirüs rulolar çağdaş kitabın öncüsü olarak kabul edilmektedir.
Papirüs, Nil nehri kıyılarında ve Nil deltasının bataklıklarında yetişen bir bitkidir. Papirüs saplarından elde edilen şeritler dokunarak özel olarak hazırlanmış sıvılara daldırılıp kurutulduktan sonra yazı yazılabilecek yüzeyler haline getiriliyordu. Yazı yazılan papirüs şeritler birbirlerine yapıştırılıp uçlarına sopalar takıldıktan sonra kıvrılarak rulolar haline getiriliyordu. Papirüs rulolar 6 ila 10 m. kadar uzunluktaydılar. Papirüsten yapılan ilk kitaplar böyle rulolar halindedirler. Meşhur İskenderiye Kütüphanesi bu kitaplardan oluşturulmuştur. Bilinen ilk kitap Ölüler Kitabıdır. Ölüler Kitabı örneklerinden yüzlercesi papirüs rulolar halinde mezarlardan çıkarılmış olup ve en eskileri Piramitler Dönemi'ne aittir, yani M.Ö. 2500'lere.
Papirüs rulolar, Yunanlılar ve Romalılar tarafından da uzun süre kullanılmıştır. Papirüs, Yunanistana M.Ö. VII. yüzyılda girdi. Romalılar II. yüzyılda 15 m. uzunluğunda 15-30 cm genişliğinde papirüs tomarları kullandılar. Romada halka açık kitaplıklar ve nadir kitap koleksiyoncuları vardı. Romalılar ithal ve ihraç ettikleri eserlerle geniş bir ticaret yapıyorlardı.
Büyük kitaplıkların kurulması, Helenistik çağda kitabı yaygınlaştırdı. M. Ö. 200 yılları civarında İskenderiyedeki Museion Kitaplığında 500.000, Serapeionda ise 43.000 kitabın bulunduğunu tarihi belgeler göstermektedir.
M.S. 400ler den itibaren de papirüs ruloların yerini parşömen ya da vellum kodekslerin alması, kitabın biçiminde bir devrim yaratmıştır. Anadolunun da kitabın tarihçesinde önemli bir yeri bulunmaktadır. Parşömeni, Bergama Kralı II. Eumenesin bulduğu belirtilmektedir. Bergamalılar koyun derisini parlak bir cila ile kaplayıp deriye mükemmel bir beyazlık veriyorlar ve bu deriyi 60 x 110 cm. boyutunda bir dikdörtgene dönüştürerek parşömen yapıyorlardı. Bergama (Pergama) imalathaneleri oldukça ünlüydü. Hatta yöre kendi ismini de (parşömen, pergamineum) bu gerece vermiştir.
Çok yaygın bir yöntem haline gelen bu yeni aracın kullanılışı, kitabın dış görünüşünü çok değiştirdi. Katlanabilen parşömen yaprakları dikilerek bir araya toplanıyor, ardından ciltle korunabilen defter haline getiriliyordu. Kitap, böylece arkalı önlü yazılabilen bir dikdörtgen (codex) biçimi kazandı. Parşömen, kazıma ve düzeltmelere karşı papirüsten daha dayanıklıydı. Süslemeler daha güzel yapılabiliyordu. Sayfalar numaralandırılıyor, dizinler konabiliyor, kolay okunuyor ve metin karşılaştırmaları yapılabiliyordu.
ARAP YARIMADASININ JEO-POLİTİK, EKONOMİK VE KÜLTÜREL DURUMU
İslâm öncesi Arap Yarımadası'nın siyasi, ekonomik ve kültürel tarihine göz alacak olursak, Arapların dünyadan bihaber olmadığını görebiliriz. Araplar, kendi vadi ve çöllerinde mahsur kalan bir millet değildi, aksine faaliyetleri çok çeşitli sahalarda gözle görülür biçimde yaygındı.
Eski çağlara ait tarihi bilgi, bulgu ve eserlerden Arapların kıtalar arasındaki ticarette merkezi bir rol oynadıkları görülmektedir. Eski çağlarda ve orta çağların önemli bir bölümünde Çin, Hindistan ve diğer Doğu ülkelerinden ve aynı şekilde Doğu Afrika'dan Mısır, Suriye, Küçük Asya (Türkiye), Yunanistan ve Roma'ya kadar yapılan ticaretin Araplar vasıtasıyla gerçekleştiğini biliyoruz. Doğu ile Batı arasındaki bu uzun mesafeli ticaretin üç ana yolu vardı. Bu üç ana ticaret yolunun tam ortasında Araplar bulunuyorlardı. Ticarete yatkın bir millet olup çeşitli yönlere ticarî seyahatler yaparlardı.
Arapların beynelmilel ticarette kilit bir durumda bulundukları inkâr edilmez bir gerçektir. Arabistan'da, Suriye ve Mısır'dan gıda maddeleri ve şarap ithal etme işini umumiyetle Yahudiler yaparlardı. M.S. V.yy dan itibaren Mekke'nin tanınmış ve güçlü kabilesi Kureyş'e bağlı Araplar, dış ticarette önemli bir rol oynamaya başladılar. Hz. Peygamber zamanına kadar Kureyşliler; Yemen, Habeşistan, Irak, Mısır ve Suriye ile geniş bir ticari münasebete girmişlerdi. Doğu Arabistan'dan İran'a bağlantılı yapılan ticaretin merkezi Yemen'di ve ticari malların önemli bir bölümü Hayre, Yemâme (Bugünkü Riyad) ve Benî Temîm bölgelerinden Necran ve Yemen'e giderdi.
Bu ticarî ilişkilerin dışında da Arabistan halkı komşu ülkeler ile yakın siyasî ve kültürel ilişkiler kurmuşlardı. M.Ö. III. yüzyıldan Hz. Peygamber'in doğuşuna kadar, önce Petra'daki Nebtî devleti daha sonra Tedmür'deki Suriye devleti ve Hayre ile Gassan'daki Arap devletçikleri uzun süre iktidarda kaldılar. Bu devletlerin bir yandan Yunan ve Bizans, diğer yandan İran ile yakın siyasî, ekonomik ve kültürel ilişkileri vardı. Ayrıca ırkî açıdan Arabistanın iç kısımlarındaki kabileler, diğer ülkelerdeki ırkdaşlarıyla her alandaki münasebetlerini sürdürüyorlardı. Medineli Ensâr ile Suriyeli Gassanî hükümdarları aynı ırktan ve soydandı. Bunlar aralarındaki ilişkilerini hiçbir zaman kesmediler. Kureyşliler, Hayreliler ile çok samimi idiler. Hatta Kureyşliler okuma ve yazmayı da onlardan öğrenmişlerdi. Ayrıca Kureyşliler, Hayrelilerden "Hattı Kûfî" olarak bilinen meşhur yazı stilini de öğrenmişlerdi.
Buna ilâveten, Arabistan'ın her yöresinde şeyhler, eşraf ve büyük tüccarların yanında çok sayıda Bizanslı, Rûm, Yunanlı ve İranlı hizmetçi, uşak ve cariyeler bulunuyordu. İran ile Bizans İmparatorlukları arasındaki amansız mücadele ve savaşların sonunda esir alınan çok sayıdaki erkek ve kadınların çoğu bir süre sonra esir pazarlarında açık arttırma usulüyle satılırlardı. Arabistan, savaş esirleri, köle ve cariyelerin satıldığı büyük pazarlardan biriydi. Kölelerden birçoğu kültürlü, hünerli, sanat sahibi ve ticarette tecrübeli idiler. Bunlar usta birer sanatçı, esnaf ve tüccar olarak efendilerine değerli hizmetlerde bulunuyorlardı. Arap kabile reisleri, eşraf, şeyh ve tüccarları bunlardan mümkün olduğu kadar yararlanmaya çalışırlardı. Mekke, Taif, Yesrib ve diğer şehirlerde bu tür kölelerin sayısı çoktu.
Bu kısa hatırlatmalardan sonra konunun değerlendirilmesine geçelim.
Tanımından da anlaşılacağı üzere, yazılı yaprakların kitap olabilmesi için ciltlenmiş veya ciltsiz olarak düzenlenerek bir araya getirilip toplanmış ve taşınabilir olması gerekir. Bu özelliklere sahip olmayan yazılı yaprakların kitap olarak tanımlanması mümkün değildir.
M.S. VI. yy. Arap toplumu, zengin bir kültüre sahip olan Çin, Hindistan, İran, Mısır, Bizans ve Roma gibi ülkeler ile olan siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri ve sahibi bulundukları köle ve cariyelerin büyük bir çoğunluğunun kültür düzeyi yüksek insanlardan oluşması, kitaplarla ilgili çağdaş gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmalarını, yani yazı yazılacak yaprakların neden ve nasıl imal edildiğini, sayfaların nasıl numaralandırılıp düzenlendiğini ve nasıl ciltlendiğini, kısacası kitabın ne olduğunu ve neye kitap denildiğini çok iyi bilmelerini mümkün kılmaktadır.
Ehli Kitaptan, Mekke Müşriklerinden veya kalbi imana yatkın olanlardan bazı insanların Allah katından indirilen, içinde hiçbir eğiklik ve çelişki olmayan, bir ışık ve apaçık olan, insanları doğru yola ileten kitabı görme, okuma ve inceleme istekleri karşısında, Hz. Peygamber'in, elinde böyle bir kitabın mevcut olmadığını söylemekten başka bir seçeneği olabilir mi? Peki, bu insanlar Muhammed, bize bir kitaptan söz etmesine rağmen ortaya bir kitap koyamıyor diye düşünmezler mi? Hz. Peygamber'i, mecnun, büyücü, kahin ve şair olmakla itham edenler, buna istinaden yalan söylemekle ve tutarsızlıkla itham etmezler mi?
İddia edildiği üzere, Hz. Peygamber döneminde, Kuran bir kitap olarak mevcut değil ise, kendisini en iyi şekilde tefsir eden yüce Kuran, bir çok ayetlerinde kendisinin bir kitap olduğunu söylemesi, bir çelişki teşkil etmez mi? Çelişkisiz olması Kuranın en büyük özelliklerinden birisi olmasına rağmen, Müslüman olma şerefine erişmiş olan bir insanın bunu çok iyi bilmesi ve özümsemiş olması gerekmez mi?
KUR'AN'IN HZ. PEYGAMBER ZAMANINDA BİR KİTAP OLARAK MEVCUT OLDUĞUNA DAİR KUR'AN AYETLERİ:
- Bu, kendisinde şüphe olmayan bir kitaptır. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir. (2/Bakara suresi, 2)
- O, sana kitabı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevratı ve İncili insanlar için birer hidayet olarak indirmişti. (3/Ali İmran suresi, 3)
- Kitabı sana indiren O'dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetlerse müteşâbihlerdir. Şu var ki, kalplerinde bir eğrilik ve bozukluk bulunanlar, fitne aramak, onun teviline öncelik tanımak için Kitap'ın sadece müteşâbih kısmının ardına düşerler. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır." derler. Gönül ve akıl sahiplerinden başkası gereğince düşünemez. (3/Ali İmran suresi, 7)
- Biz sana kitabı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allahın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma. (4/Nisa suresi, 105)
- Ey Kitap Ehli! Elçimiz size geldi, Kitaptan gizlediğiniz şeylerin çoğunu size açıklıyor, çoğundan da geçiyor. Gerçekten size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir. (5/Maide suresi, 15)
- Sana da kitabı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak...O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol ve bir şerîat belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir. (5/Maide suresi, 48)
- İşte bu da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri tasdik eden ve şehirler anasını ve bütün çevresini uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır. Ahirete iman edenler, ona da inanırlar. Onlar namazlarını vaktinde kılarlar. (6/Enam suresi, 92)
- Bu da bizim indirdiğimiz bereket kaynağı bir kitaptır. Artık ona uyun ve Allaha karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin. (6/Enam suresi, 155)
- Bu, sana, kendisiyle (insanları) uyarman için ve müminlere öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın. (7/Araf suresi, 2)
- Elif Lâm Râ. Bu Kuran; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi her şeyden haberdar olan Allah tarafından muhkem kılınmış, sonra da ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır. (11/Hud suresi, 1)
- Elif Lâm Mîm Râ. İşte bunlar kitabın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen gerçektir, fakat insanların çoğu inanmazlar. (13/Rad suresi, 1)
- Elif, Lam, Ra; Bu, Allah'ın izniyle, insanları karanlıklardan aydınlığa, güçlü ve övülmeğe layık, göklerde ve yerde olanların sahibi Allah'ın yoluna çağırman için, sana indirdiğimiz kitaptır. (14/İbrahim suresi, 1)
- Hamd, o Allah'a ki kuluna kitabı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı. (18/Kehf suresi, 1)
- andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? (21/Enbiya suresi, 10)
- Dediler ki: "Öncekilerin masallarıdır bu. Birilerine yazdırdı onu. O ona sabah-akşam birileri tarafından yazdırılıyor." (25/Furkan suresi, 5)
- De ki: O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, çok merhamet edendir. (25/Furkan suresi, 6)
- Bu Kuran, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. (38/Sad suresi, 29)
- Kitabın indirilmesi mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır. (39/Zümer suresi, 1)
- Şüphesiz biz o kitabı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allaha has kılarak Ona kulluk et. (39/Zümer suresi, 2)
- Allah, sözün en güzelini; birbirine benzeyen ve tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri ondan dolayı ürperir. Sonra derileri de kalpleri de Allahın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kuran Allahın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah, kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur. (39/Zümer suresi, 23)
- Biz sana kitabı (Kuranı) insanlar için, hak olarak indirdik. Kim doğru yola girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar. Sen onlara vekil değilsin. (39/Zümer suresi, 41)
- Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kuran olarak âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır. (41/Fussilet suresi, 3)
- Kuran kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler mutlaka cezalarını göreceklerdir. Şüphesiz o, çok değerli ve sağlam bir kitaptır. (41/Fussilet suresi, 41)
- Bundan önce bir rehber ve bir rahmet olarak Mûsânın kitabı da vardı. Bu ise, onu doğrulayan ve zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanlara müjde olmak üzere Arap diliyle indirilmiş bir kitaptır. (46/Ahkaf suresi, 12)
- Dediler ki: Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâdan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik. (46/Ahkaf suresi, 30)
- Satır satır yazılmış kitaba. (52/Tur suresi, 2)
İddia edildiği gibi Kuran, o dönemde bir kitap olarak bulunmuyorsa -insanlarda var olan bir kitap bilincine rağmen- niçin kendisini bir kitap olarak tanımlasın?
Kuran ayetlerinden, Hz. Peygamber döneminde mevcut olan, insanlar tarafından bilinen ve okunan bir kitaptan bahsedilmiş olduğu net bir şekilde anlaşılmaktadır. Kuran ayetleri; güvenilir, sağlam ve susturucu bir kanıt değil mi? Allahın sözünün üzerinde başka bir söz olabilir mi?
Veda Hutbesi:
Ey Müminler! Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allahın Kitabı Kurandır
Hz. Peygamber, Veda Haccında (H. 9 Zilhicce 10/M. 8 Mart 632 Cuma) sayıları yüz binin üzerinde olan müminler topluluğuna hitab ederken; bu insanlar tarafından bilinen, okunan ve ellerinde bulunan bir kitaptan mı yoksa, kendi vefatından sonra sahabeler tarafından deri, kürek kemikleri, bağırsak, taş parçaları ve hurma yaprakları üzerine yazılı ayetler ile hafızların ezberlerinden rast gele bir araştırma sonucunda cemedilecek olan bir kitaptan mı bahsetmişti?
Kütüb-i Sitte Hadisleri:
İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm muhtazar (ölmeye yakın) iken evde bir kısım erkekler vardı. Bunlardan biri de Ömer İbnu'l-Hattâb radıyallahu anh idi. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm:
"Gelin, size bir şey (vasiyet) yazayım da bundan sonra dalâlete düşmeyin!" buyurdular. Hz. Ömer:
"Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a ızdırap galebe çalmış olmalı. Yanınızda Kur'ân var, Allah'ın kitabı sizlere yeterlidir" dedi. Oradakiler aralarında ihtilâfa düştü. Kimisi: "Yaklaşın, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm size vasiyet yazsın!" diyor, kimi de, Hz. Ömer radıyallahu anh'ın sözünü tekrar ediyordu.
Gürültü ve ihtilâf artınca, Aleyhissalâtu vesselâm:
"Yanımdan kalkın, yanımda münakaşa câiz değildir!" buyurdu. Bunun üzerine İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ: "En büyük musibet, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'la onun vasiyeti arasına girip engel olmaktır!" diyerek çıktı."
(Buhari, Megâzî 83, İlm 39, Cihâd 176, Cizye 6, İ'tisâm 26; Müslim, Vasiyye 22, (1637).
Henüz Hz. Peygamber(sav) hayatta iken, Hz. Ömerin orada bulunanlara söylemiş olduğu Yanınızda Kur'ân var, Allah'ın kitabı sizlere yeterlidir sözü, Kuranın kitap olarak var olduğunun bir ifadesidir.
Abdülaziz b. Rafi'den dedi ki: "Ben ve Şeddad b. Ma'kıl, İbni Abbas'ın (r.a.) yanına girdik. Şeddad b. Ma'kıl İbni Abbas'a: Rasulullah (s.a.v.) bir şey bıraktı mı? diye sordu. İbni Abbas: İki Kapağın arasındakilerden başka bir şey bırakmadı dedi. Bu defa Muhammed b. el-Hanefiyye'nin yanına girdim ve aynı soruyu ona da sorduk. Muhammed b. el-Hanefiyye İki kapağın arasındakilerden başka hiçbir şey bırakmadı dedi" (Buhari, Kitâbu Fedaill-Kuran 39, Cilt 11, s. 5122)
Bu ifadede geçen Resûlullah (sav), iki kapağın arasındakilerden başka bir şey bırakmadı cümlesinde bir kitap tanımı yapılmakta ve Kuranın, Hz. Peygamber zamanında bir kitap olarak mevcut olduğu teyit edilmektedir.
Günümüz toplumunda kitabın ne olduğu küçük çocuklar tarafından bile çok iyi bilinmesine rağmen, koskoca adamların deri, kürek kemikleri, bağırsak, taş parçaları ve hurma yapraklarından oluşan bir kitap tasavvuru çok düşündürücü ve aynı zamanda sorgulanması gereken bir durumdur.
Sonuç olarak, en güçlü ve en güvenilir bir kanıt olan Kuran ayetlerinden ve yukarıda belirtilmiş olan hadislerden, Kuranın, Hz. Peygamberin vefatından sonra cemedilerek bir kitap haline getirilmediği, Hz. Peygamber zamanında bir kitap olarak mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
kuranyolunda.com