Alıntı:
Cuma hutbelerinde sünnettende bahsedilir, sünnet namazınıda kılarız.
Çünkü İslam dininin " Sünni " şekliyle yönetilen bir din anlayışında tabii ki sünnetten bahsedilecek...Kalkıp Hanif dinden mi bahsedileceğini sanıyorsunuz....
Ayrıca son bir not Tasavvufun ne olduğunu sanıyorsunuz...Tasavvufun temeli TEVRAT 'ta da vardır,İNCİL 'de de vardır...Oluş şeklini biraz araştırınız...
10- Tasavvuf nedir? Bu konunun içinde bir kulağınıza bir şey mi çıtlattım. Tevrat İncilde tasavvuf olması o kitabların tamamen tahrif olmadığını gösterir. Çünkü Kuran mealleriyle bağdaşır ayetleri var.
Tasavvufun çıkışı " gelecek olan seçilmişi beklemek/bulmak/aramaktır " yoksa Allah'ı bulmak değil.
11- Anlayamadım.
Son peygamber Hz.Muhammed diyorsanız Tasavvuf bitmiştir...Yok Hz.İsa tekrar gelecek derseniz O nun için de bir gelecek olan seçilmişi bekleme/arama/bulmaya çalışma ekolü gelişebilir buna da Tasavvuf diyebilirsiniz...Ancak tekrar ediyorum,Tasasvvufun çıkışı Yüce Allah'ı BULMAK DEĞİLDİR.
Sağlıcakla kalınız...
11-Ve son olarak;
Kuranda namazın nasıl kılınacağı ve şekilleri var mıdır?
Soru
herneyse
19-Ağustos-2007 - 18:11:16
Soru
Yakın bir dostum namaz kelimesinin Farsça olduğunu kuran-ı kerimde salâh anlamında yani salah kelimesinin dua etmek anlamında olduğunu söylüyor. Namazın şeklinin kuran-ı kerimde belirtilmediğini her şekilde dua edebileceğimizi önemli olanın kalben inanmak olduğunu söylüyor. Ayrıca namazda her rekatta rabbimizi düşünmediğimizi boşu boşuna o zaman neden şekle dökelim diyor siz ne dersiniz.
01-Eylül-2007 - 15:22:11
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
Cevap 1:
Kuranı tebliğ etmek yanında, onu açıklamak da Hz peygamber(a.s.m)in ikinci önemli görevidir.
Eğer Hz. Peygamber(a.s.m)in Kuranın kapalı olan yanlarını açıklayan hadisleri göz ardı edilirse, bu takdirde, yalnız namaz değil, oruç, hac, zekât ve İslamın ön gördüğü daha pek çok muamelelerinin gerçek durumu havada kalır.
Halbuki, bu saydıklarımızın hepsi de, en sağlam bir yolla bize kadar gelmiştir.
Hz. Peygamber (a.s.m), Beni namaz kılarken nasıl gördüyseniz, siz de öyle kılın, Haccınızın ibadet şeklini benden alın hadisleri bu konuya ışık tutmaktadır.
Hz. Peygamber(a.s.m)in daha Mekke devrinden itibaren farz kılınan ve o günden bu güne kadar-nesilden nesile-aynen devam eden ve günde beş defa yerine getirilen namazın eda şeklinde tereddüt göstermek, izahı mümkün olmayan bir şeydir.
Soruda geçen veya buna benzer düşünceler nefis ve şeytanın birer tuzağı olarak görülebilir. Bu tuzaklara karşı dikkatli olmak ve onlara cevap vermek için de gerekli donanıma sahip olmak gerekir.
İbadetlerin esası Kuranda olmakla beraber bunların uygulamasını Peygamber Efendimiz Allahın bildirmesiyle bizzat kendileri yapmışlardır. Bununla beraber namazın farzlarına işaret eden ayetler de vardır:
"Gönülden boyun eğerek, Allah'ın huzuruna durun" (Bakara Suresi, 238) buyurulur.
Hani Evi (Kâ'beyi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kıldık. «İbrahim'in makamını namaz yeri edinin», İbrahim ve İsmail'e de, «Evi'mi tavaf edenler, itikafa çekilenler, ve rükû ve secde edenler için temizleyin» diye ahid verdik.(Bakara suresi 125)
.Kıyam edenler, rükûa ve sücuda varanlar için Evimi temiz tut.(22/HAC suresi 26)
..Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun (Müzemmil suresi 20)
Namazı sadece dua etmek olarak kabul etmek, bu ve buna benzer ayetleri inkar etmekle beraber Peygamber Efendimizin açıkladıklarını inkar etmek anl***** gelir.
NAMAZ
________________________________________
Dua, hayırla dua; müslümanların yaptıkları, bazı hareketleri de kapsayan bir ibadet türü. Arapçası "salât" olup, çoğulu "salavât"tır.
Namaz, tekbir ile başlayıp selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir. Allah'a karşı tesbîh, ta'zîm ve şükrün ifadesidir.
Namaz, Kur'an'da doksandan fazla ayette zikredilir. Önceki şeriatlerde beş vakit namaz yoktu. Ancak vakitleri belirsiz genel anlamda namaz vardı. Namaz, hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi'rac (İsrâ) gecesinde farz kılınmıştır. Enes b. Mâlik'ten rivâyete göre özet olarak şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (s.a.s)'e İsrâ gecesi, namaz elli vakit olarak farz kılındı. Sonra azaltıldı ve beş vakte düşürüldü. Sonra şöyle seslenildi: Ey Muhammed, şüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir değişikliğe uğramaz. Senin için bu beş vakit namaz, elli vakit namazın karşılığıdır" (Buhâri, Salat, 76, Enbiya, 5; Müslim, İman, 263; Ahmed b. Hanbel, V,122,143). Her güzel amele on katı ecir verileceği şu ayetle sabittir: "Kim bir iyilik yaparsa, ona bunun on katı ecir vardır" (el Enam, 6/160; ayrıca bk. en-Neml, 27/89; el-Kasas, 28/84). Beş vakit namaz farz kılınmadan önce, Hz. Peygamber'in ibadet tarzı Cenâb-ı Hakk'ın yaratıklarını düşünmek, Allah'ın yüceliğini tefekkür etmek şeklinde idi. Sabah ve akşam ikişer rekat hâlinde namaz kıldığı da nakledilir. Daha önceki ümmetlerin de namaz ibadeti vardır. Kur'an-ı Kerim'de Lokman aleyhisselâmın oğluna namazı emretmesi (Lokman, 31/17), Hz. İbrahim'in Hicaz'ın güvenliği için dua ederken namazdan söz etmesi (İbrâhim,14/37), Yüce Allâh'ın, Tur dağında ilk vahiy sırasında Hz. Mûsa'dan namaz kılmasını istemesi (Tahâ, 20/14) örnek verilebilir.
İslâmda namazın meşrûluğu Kitap, Sünnet ve İcmâ'ya dayanır.
Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde; namazı kılınız ve zekâtı veriniz" buyurulur. "Bütün namazları ve orta namazı muhafaza edin" (el-Bakara, 2/238). "Şüphesiz namaz, müminlere, vakitle belirlenmiş olarak farz kılınmıştır" (en-Nisa, 4/103).
"Oysa onlar, tevhid inancına yönelerek, dini yalnız Allah'a tahsis ederek O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emr olunmuşlardır. İşte doğru din budur" (el-Beyyine, 98/5). "Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a samimiyetle bağlanın. O, sizin mevlânızdır. O, ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcıdır" (el-Hacc, 22/78).
Sünnetten delil: Bu konuda rivâyet edilmiş çok sayıda hadis vardır. Bu hadislerden bazıları şunlardır: "İbn Ömer (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "İslâm beş temel üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka bir ilâh bulunmadığına, Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır" (Buhârî, İman,1, 2; Müslim, İmân, 19-22).
Hz. Peygamber (s.a.s), Muaz b. Cebel (r.a)'i Yemen'e gönderirken ona şöyle buyurmuştur: "Sen ehli kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları ilk önce Allah'a kulluk etmeğe çağır. Allah'ı tanırlarsa, Allah'ın onlara gecede ve gündüzde beş vakit namazı farz kıldığını söyle. Namazı kılanlarsa; Allahın onlara, zenginlerinden alınıp yoksullara verilmek üzere zekâtı farz kıldığını söyle. İtaat ederlerse, bunu onlardan al, insanların mallarının en iyisini alma, mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur" (Buhârî, Zekât, 41, 63, Meğâzî, 60, Tevhîd, 1; Nesâî, Zekât, 1; Dârimî, Zekât, I ).
Diğer yandan İslâm ümmeti, bir gün ve gecede beş vakit namazın farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir.
Namaz ergenlik çağına gelmiş, akıllı her müslümanın üzerine farzdır. Fakat yedi yaşına gelmiş olan çocuklar da namaz kılmakla emredilir. On yaşına geldikleri halde namaz kılmazlarsa el ile hafifçe dövülebilirler. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza yedi yaşında namaz kılmalarını emredin, on yaşına girince bundan dolayı dövün ve o yaşta yataklarını ayırın" (Ebû Dâvûd Salât, 26; Ahmed b. Hanbel, II, 180, 187).
Bir günle gece içinde farz olan namazların sayısı beştir. Yalnızcada, vitir veya bayram namazları vacib hükmündedir. Bir bedevi ile ilgili olarak rivayet edilen şu hadis beş vakit farz namaza delildir: "Bir gün bir gecede farz olan namazlar beştir " Bedevî; "Benim üzerimde bundan başka bir borç var mıdır?" diye sorunca, Allah'ın Resulu şöyle cevap vermiştir:
"Hayır kendiliğinden nafile olarak kılarsan bu müstesnadır". Bunun üzerine bedevî: "Seni hak olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki, bundan ne fazla ne de eksik yaparım" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurdu: "Eğer doğru söylüyorsa bu adam kurtulmuştur" (Buhârî, İmân, 34, Şehâdât, 26; Müslim, İmân, 8,10,15,17,18; Ebû Dâvûd, Salât, 1).
Namazı Terketmenin Hükmü
Namazın akıllı, büluğ çağına girmiş, hayız ve nifastan temizlenmiş her müslümana farz olduğu konusunda görüş birliği vardır. Namaz ve oruç gibi bedenî ibadetlerde vekâlet ve niyabet geçerli değildir. Namazın farz olduğunu inkâr eden dinden çıkar. Çünkü namaz kesin ayet, hadis ve icma delilleriyle sabittir. Tembellik veya umursamazlık sebebiyle namazı terkeden âsî ve fasık olur.
Namazı kılmamak dünya ve âhirette azaba sebep olur. Âhiretteki azapla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Onlar suçlulara sorarlar: Sizi Sakar cehennemine sürükleyen nedir? Suçlular şöyle cevap verirler: "Biz namaz kılanlardan değildik" (el-Müddessir, 74/40-43). "Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar bu taşkınlıklarının cezasını yakında göreceklerdir. Fakat tövbe edip, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır" (Meryem, 19/59, 60). "Vay o namaz kılanların haline ki, onlar kıldıkları namazdan habersizdirler" (el-Mâûn, 107/4-5). Hz. Peygamber (s.a.s)'de şöyle buyurmuştur: Bilerek namazı terkeden kimseden Allah ve Resulunün zimmeti kalkar" (Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461). Kim ikindi namazını terkederse ameli boşa gitmiş olur" (Buhârî, Mevâkît,13, 34; Nesâî, Salât,15). Kim, önemsemeyerek üç cuma namazını terkederse, Allah Teâlâ onun kalbine mühür vurur" (Nesâî, Cumâ, 2; Tirmizî, Cuma 7; İbn Mâce, İkâme, 93).
Hanefilere göre, tembellik yüzünden namazını terkeden kimse, namazı inkâr etmediği sürece dinden çıkmaz, ancak günahkâr, fasık olur. Kendisi bu konuda uyarılarak tevbeye , kötü örnek olmaması için toplumdan tecrid edilir ve te'dib amacıyla dövülebilir. Ramazan orucunu terkeden kimse de bunun gibidir (İbn Abidîn, Reddül-Muhtâr, Mısır, t.y., I, 326; eş-Şürünbülâlî, Merâkıl-Felâh, Mısır 1315, s. 60; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletuh, Dimaşk 1985, I, 503).
Hanefiler dışındaki mezhep imamlarına göre ise, namazını özürsüz olarak terkeden kimse, mürted'de olduğu gibi İslâm toplumuna karşı gelmiş sayılır ve tövbe etmezse en ağır şekilde cezalandırılır (İbn Rüşd, Bidâyetül-Müctehid, Mısır t.y., I, 87; eş-Şirâzî, el-Muhezzeb, el-Nalebî tab'ı, I, 51; İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. baskı, Kahire t.y., II, 442-447; ez-Zühaylî, a.g.e., I.503,
Cuma hutbelerinde sünnettende bahsedilir, sünnet namazınıda kılarız.
Çünkü İslam dininin " Sünni " şekliyle yönetilen bir din anlayışında tabii ki sünnetten bahsedilecek...Kalkıp Hanif dinden mi bahsedileceğini sanıyorsunuz....
Ayrıca son bir not Tasavvufun ne olduğunu sanıyorsunuz...Tasavvufun temeli TEVRAT 'ta da vardır,İNCİL 'de de vardır...Oluş şeklini biraz araştırınız...
10- Tasavvuf nedir? Bu konunun içinde bir kulağınıza bir şey mi çıtlattım. Tevrat İncilde tasavvuf olması o kitabların tamamen tahrif olmadığını gösterir. Çünkü Kuran mealleriyle bağdaşır ayetleri var.
Tasavvufun çıkışı " gelecek olan seçilmişi beklemek/bulmak/aramaktır " yoksa Allah'ı bulmak değil.
11- Anlayamadım.
Son peygamber Hz.Muhammed diyorsanız Tasavvuf bitmiştir...Yok Hz.İsa tekrar gelecek derseniz O nun için de bir gelecek olan seçilmişi bekleme/arama/bulmaya çalışma ekolü gelişebilir buna da Tasavvuf diyebilirsiniz...Ancak tekrar ediyorum,Tasasvvufun çıkışı Yüce Allah'ı BULMAK DEĞİLDİR.
Sağlıcakla kalınız...
11-Ve son olarak;
Kuranda namazın nasıl kılınacağı ve şekilleri var mıdır?
Soru
herneyse
19-Ağustos-2007 - 18:11:16
Soru
Yakın bir dostum namaz kelimesinin Farsça olduğunu kuran-ı kerimde salâh anlamında yani salah kelimesinin dua etmek anlamında olduğunu söylüyor. Namazın şeklinin kuran-ı kerimde belirtilmediğini her şekilde dua edebileceğimizi önemli olanın kalben inanmak olduğunu söylüyor. Ayrıca namazda her rekatta rabbimizi düşünmediğimizi boşu boşuna o zaman neden şekle dökelim diyor siz ne dersiniz.
01-Eylül-2007 - 15:22:11
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
Cevap 1:
Kuranı tebliğ etmek yanında, onu açıklamak da Hz peygamber(a.s.m)in ikinci önemli görevidir.
Eğer Hz. Peygamber(a.s.m)in Kuranın kapalı olan yanlarını açıklayan hadisleri göz ardı edilirse, bu takdirde, yalnız namaz değil, oruç, hac, zekât ve İslamın ön gördüğü daha pek çok muamelelerinin gerçek durumu havada kalır.
Halbuki, bu saydıklarımızın hepsi de, en sağlam bir yolla bize kadar gelmiştir.
Hz. Peygamber (a.s.m), Beni namaz kılarken nasıl gördüyseniz, siz de öyle kılın, Haccınızın ibadet şeklini benden alın hadisleri bu konuya ışık tutmaktadır.
Hz. Peygamber(a.s.m)in daha Mekke devrinden itibaren farz kılınan ve o günden bu güne kadar-nesilden nesile-aynen devam eden ve günde beş defa yerine getirilen namazın eda şeklinde tereddüt göstermek, izahı mümkün olmayan bir şeydir.
Soruda geçen veya buna benzer düşünceler nefis ve şeytanın birer tuzağı olarak görülebilir. Bu tuzaklara karşı dikkatli olmak ve onlara cevap vermek için de gerekli donanıma sahip olmak gerekir.
İbadetlerin esası Kuranda olmakla beraber bunların uygulamasını Peygamber Efendimiz Allahın bildirmesiyle bizzat kendileri yapmışlardır. Bununla beraber namazın farzlarına işaret eden ayetler de vardır:
"Gönülden boyun eğerek, Allah'ın huzuruna durun" (Bakara Suresi, 238) buyurulur.
Hani Evi (Kâ'beyi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kıldık. «İbrahim'in makamını namaz yeri edinin», İbrahim ve İsmail'e de, «Evi'mi tavaf edenler, itikafa çekilenler, ve rükû ve secde edenler için temizleyin» diye ahid verdik.(Bakara suresi 125)
.Kıyam edenler, rükûa ve sücuda varanlar için Evimi temiz tut.(22/HAC suresi 26)
..Kuran'dan kolayınıza geleni okuyun (Müzemmil suresi 20)
Namazı sadece dua etmek olarak kabul etmek, bu ve buna benzer ayetleri inkar etmekle beraber Peygamber Efendimizin açıkladıklarını inkar etmek anl***** gelir.
NAMAZ
________________________________________
Dua, hayırla dua; müslümanların yaptıkları, bazı hareketleri de kapsayan bir ibadet türü. Arapçası "salât" olup, çoğulu "salavât"tır.
Namaz, tekbir ile başlayıp selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir. Allah'a karşı tesbîh, ta'zîm ve şükrün ifadesidir.
Namaz, Kur'an'da doksandan fazla ayette zikredilir. Önceki şeriatlerde beş vakit namaz yoktu. Ancak vakitleri belirsiz genel anlamda namaz vardı. Namaz, hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi'rac (İsrâ) gecesinde farz kılınmıştır. Enes b. Mâlik'ten rivâyete göre özet olarak şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber (s.a.s)'e İsrâ gecesi, namaz elli vakit olarak farz kılındı. Sonra azaltıldı ve beş vakte düşürüldü. Sonra şöyle seslenildi: Ey Muhammed, şüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir değişikliğe uğramaz. Senin için bu beş vakit namaz, elli vakit namazın karşılığıdır" (Buhâri, Salat, 76, Enbiya, 5; Müslim, İman, 263; Ahmed b. Hanbel, V,122,143). Her güzel amele on katı ecir verileceği şu ayetle sabittir: "Kim bir iyilik yaparsa, ona bunun on katı ecir vardır" (el Enam, 6/160; ayrıca bk. en-Neml, 27/89; el-Kasas, 28/84). Beş vakit namaz farz kılınmadan önce, Hz. Peygamber'in ibadet tarzı Cenâb-ı Hakk'ın yaratıklarını düşünmek, Allah'ın yüceliğini tefekkür etmek şeklinde idi. Sabah ve akşam ikişer rekat hâlinde namaz kıldığı da nakledilir. Daha önceki ümmetlerin de namaz ibadeti vardır. Kur'an-ı Kerim'de Lokman aleyhisselâmın oğluna namazı emretmesi (Lokman, 31/17), Hz. İbrahim'in Hicaz'ın güvenliği için dua ederken namazdan söz etmesi (İbrâhim,14/37), Yüce Allâh'ın, Tur dağında ilk vahiy sırasında Hz. Mûsa'dan namaz kılmasını istemesi (Tahâ, 20/14) örnek verilebilir.
İslâmda namazın meşrûluğu Kitap, Sünnet ve İcmâ'ya dayanır.
Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde; namazı kılınız ve zekâtı veriniz" buyurulur. "Bütün namazları ve orta namazı muhafaza edin" (el-Bakara, 2/238). "Şüphesiz namaz, müminlere, vakitle belirlenmiş olarak farz kılınmıştır" (en-Nisa, 4/103).
"Oysa onlar, tevhid inancına yönelerek, dini yalnız Allah'a tahsis ederek O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emr olunmuşlardır. İşte doğru din budur" (el-Beyyine, 98/5). "Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a samimiyetle bağlanın. O, sizin mevlânızdır. O, ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcıdır" (el-Hacc, 22/78).
Sünnetten delil: Bu konuda rivâyet edilmiş çok sayıda hadis vardır. Bu hadislerden bazıları şunlardır: "İbn Ömer (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "İslâm beş temel üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka bir ilâh bulunmadığına, Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır" (Buhârî, İman,1, 2; Müslim, İmân, 19-22).
Hz. Peygamber (s.a.s), Muaz b. Cebel (r.a)'i Yemen'e gönderirken ona şöyle buyurmuştur: "Sen ehli kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları ilk önce Allah'a kulluk etmeğe çağır. Allah'ı tanırlarsa, Allah'ın onlara gecede ve gündüzde beş vakit namazı farz kıldığını söyle. Namazı kılanlarsa; Allahın onlara, zenginlerinden alınıp yoksullara verilmek üzere zekâtı farz kıldığını söyle. İtaat ederlerse, bunu onlardan al, insanların mallarının en iyisini alma, mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur" (Buhârî, Zekât, 41, 63, Meğâzî, 60, Tevhîd, 1; Nesâî, Zekât, 1; Dârimî, Zekât, I ).
Diğer yandan İslâm ümmeti, bir gün ve gecede beş vakit namazın farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir.
Namaz ergenlik çağına gelmiş, akıllı her müslümanın üzerine farzdır. Fakat yedi yaşına gelmiş olan çocuklar da namaz kılmakla emredilir. On yaşına geldikleri halde namaz kılmazlarsa el ile hafifçe dövülebilirler. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza yedi yaşında namaz kılmalarını emredin, on yaşına girince bundan dolayı dövün ve o yaşta yataklarını ayırın" (Ebû Dâvûd Salât, 26; Ahmed b. Hanbel, II, 180, 187).
Bir günle gece içinde farz olan namazların sayısı beştir. Yalnızcada, vitir veya bayram namazları vacib hükmündedir. Bir bedevi ile ilgili olarak rivayet edilen şu hadis beş vakit farz namaza delildir: "Bir gün bir gecede farz olan namazlar beştir " Bedevî; "Benim üzerimde bundan başka bir borç var mıdır?" diye sorunca, Allah'ın Resulu şöyle cevap vermiştir:
"Hayır kendiliğinden nafile olarak kılarsan bu müstesnadır". Bunun üzerine bedevî: "Seni hak olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki, bundan ne fazla ne de eksik yaparım" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurdu: "Eğer doğru söylüyorsa bu adam kurtulmuştur" (Buhârî, İmân, 34, Şehâdât, 26; Müslim, İmân, 8,10,15,17,18; Ebû Dâvûd, Salât, 1).
Namazı Terketmenin Hükmü
Namazın akıllı, büluğ çağına girmiş, hayız ve nifastan temizlenmiş her müslümana farz olduğu konusunda görüş birliği vardır. Namaz ve oruç gibi bedenî ibadetlerde vekâlet ve niyabet geçerli değildir. Namazın farz olduğunu inkâr eden dinden çıkar. Çünkü namaz kesin ayet, hadis ve icma delilleriyle sabittir. Tembellik veya umursamazlık sebebiyle namazı terkeden âsî ve fasık olur.
Namazı kılmamak dünya ve âhirette azaba sebep olur. Âhiretteki azapla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Onlar suçlulara sorarlar: Sizi Sakar cehennemine sürükleyen nedir? Suçlular şöyle cevap verirler: "Biz namaz kılanlardan değildik" (el-Müddessir, 74/40-43). "Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar bu taşkınlıklarının cezasını yakında göreceklerdir. Fakat tövbe edip, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır" (Meryem, 19/59, 60). "Vay o namaz kılanların haline ki, onlar kıldıkları namazdan habersizdirler" (el-Mâûn, 107/4-5). Hz. Peygamber (s.a.s)'de şöyle buyurmuştur: Bilerek namazı terkeden kimseden Allah ve Resulunün zimmeti kalkar" (Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461). Kim ikindi namazını terkederse ameli boşa gitmiş olur" (Buhârî, Mevâkît,13, 34; Nesâî, Salât,15). Kim, önemsemeyerek üç cuma namazını terkederse, Allah Teâlâ onun kalbine mühür vurur" (Nesâî, Cumâ, 2; Tirmizî, Cuma 7; İbn Mâce, İkâme, 93).
Hanefilere göre, tembellik yüzünden namazını terkeden kimse, namazı inkâr etmediği sürece dinden çıkmaz, ancak günahkâr, fasık olur. Kendisi bu konuda uyarılarak tevbeye , kötü örnek olmaması için toplumdan tecrid edilir ve te'dib amacıyla dövülebilir. Ramazan orucunu terkeden kimse de bunun gibidir (İbn Abidîn, Reddül-Muhtâr, Mısır, t.y., I, 326; eş-Şürünbülâlî, Merâkıl-Felâh, Mısır 1315, s. 60; ez-Zühaylî, el-Fıkhul-İslâmî ve Edilletuh, Dimaşk 1985, I, 503).
Hanefiler dışındaki mezhep imamlarına göre ise, namazını özürsüz olarak terkeden kimse, mürted'de olduğu gibi İslâm toplumuna karşı gelmiş sayılır ve tövbe etmezse en ağır şekilde cezalandırılır (İbn Rüşd, Bidâyetül-Müctehid, Mısır t.y., I, 87; eş-Şirâzî, el-Muhezzeb, el-Nalebî tab'ı, I, 51; İbn Kudâme, el-Muğnî, 3. baskı, Kahire t.y., II, 442-447; ez-Zühaylî, a.g.e., I.503,