Komünizm ve Kapitalizm Karşılaştırması
Komünizmde aile, dünya halklarının öz kültürel yapısı, değerleri, gelenek ve görenekleri doğrultusunda hayat bulur.
İnsanlar geçmişten gelen manevi değerlerini özgürlükler boyutunda diledikleri gibi yaşar ve yaşatırlar.
Komün yaşamda halkların özgürlüğü ne kurumsal ne de kitlesel anlamda baskı altına alınmaz.
Bu özgürlükler asla yasalar kapsamında sınırlandırılmaz, şekillendirilmez.
İsteyen dilediği gibi ailesini yönetmeye birinci dereceden sorumludur.
Sistem hiç kimsenin ailesini nasıl yapılandıracağına kesinlikle karışmaz, bu hususta kurallar koymaz.
Ailenin mutlu, eğitimli ve sağlıklı olmasını bilimsel yöntemlerle destekler.
Kesinlikle halkların örf ve ananelerine, kültürel yapısına ve sosyal yaşamına karışmadığı gibi, maddi ve manevi ayrıcalık tanımaz ve müdahalede bulunmaz.
Çünkü komün yaşam çok kültürlü, etnik farklılıkları olan dünya halklarının kolektif yaşamlarıyla inşa edilmektedir.
Bu nedenle halkların ayrıştırılması, birinin diğerinden farklı kılınması asla mümkün değildir.
Kapitalizmde ise aile, özellikle inanç ve kültürel ırk bağlamında çoğunluğun gelenek ve göreneklerini yaşaması yönünde devlet tarafından desteklenerek şekillendirilir, yasal kurallarla koruma altına alınır.
Bu bağlamda devlet, ailelerin neler yiyip içmesi dahil olmak üzere nasıl giyeceği ve nasıl yaşayacağı gibi bireysel tercihleri dahi kontrolünde bulundurur.
Azınlıklar ise geleneklerini ve güncel kültürel yaşamlarını özgürce yaşayamadığı gibi, hem kurumsal hem de kitlesel anlamda yok sayılmakta, görmemezlikten gelinmekte ve hatta şiddetli baskıya maruz kalmaktadır.
Kesinlikle devlet korumasında olmadığı gibi çoğunluğa sunulan maddi ve manevi destekten yoksun bırakılırlar.
Devlet tarafından sahiplenilip desteklenmekte olan çoğunluk, sahip olduğu güçle azınlıklar üstünde baskı oluşturarak dinsel ve ırksal anlamda asimilasyon yolunu seçer.
Azınlıklar ise ister istemez mahalle baskısına maruz kalarak yaşamlarını esaret altında korku içinde sürdürürler.
Bu tür ayrıştırmalar ise devlet içindeki etnik farklılıkların birbirinden uzak durmasını, birbirini hor görmesini ve hatta birbirine düşman olmasını kaçınılmaz kılar.
Çoğunluk her ne kadar kurumsal ve kitlesel boyutta avantajlı gibi görünse de, devletin kurallarla yaşamı şekillendirmesi karşısında baskı hissetmesi ve evrensel kültürel zenginliği yakalayamaması söz konusudur.
Bu nedenle çoğunlukta bulunan ve devlet tarafından desteklenen ve şekillendirilen toplumlar, yine de mutlu olamazlar.