Erkekler neden kadınlardan önce ölür?
Gazete Habertürk'ün usta kalemi Yavuz Semerci, erkeklerin kadınlardan neden önce öldüğünü merak etti ve sordu: Erkekler neden kadınlardan önce ölür?
11 Nisan 2010 Pazar, 22:52:27
Özel sohbetlerimde bile kadın-erkek ilişkileri üzerine yorum yapmaktan mümkün olduğunca kaçınırım. Her ilişkinin kendine ait özel bir manifestosu olduğunu düşünenlerdenim. Herkesi, hepimizi çevreleyen toplumsal değerler zincirinden etkilenen ama özünde biricik ve tek olan birsözleşme...
Yani ister köyde ister şehirde yaşansın, ister dini bir yaşam hâkim olsun
isterse olmasın, her ilişkinin yazılım kodları farklıdır. Aynı parmak izi gibi özel, tek ve
dışarıdan bakanlar için okunamaz nitelikte olduğu da söylenebilir.
Bu nedenle kadın-erkek ilişkilerini geren, yumuşatan, koparan, birleştiren dinamikler
üzerine dışarıdan yorum yapmak genelde isabetsizdir. Hani Karı-koca arasına girmeyin, sonunda siz kötü olursunuz denir ya bence nedeni budur.
O iki kişi arasında yazılı olmayan ana sözleşmenin taşıyıcı ayakları, öyle dışarıdan bakılarak tariflenemez. Neden bittiği veya bitmediğinin anlaşılamayacağı gibi... Genelde kavgaların, ayrılıkların iki kişiyi birbirine bağlayan ana sözleşmeye aykırı davranmaktan değil, yeni bir madde eklemeye çalışılmasından ve gösterilen dirençten kaynaklandığını düşünür.
Bildiğim şudur: Bu hayata kadınlar, erkeklerden daha fazla tutunuyor. Evin yükünü,
kocanın derdini, çocukların bakımını üstlene üstlene kadınların daha fazla yıprandığı
söylenir ama nedense erkekler erken ölür! Geçen gün elime TÜİKin Adrese Dayalı
Nüfus Kayıt Sistemi Nüfus Sayımı kitapçığı geçti. Durum aynen böyle gerçekten. Kadın-erkek eşit doğuyor.
Nüfus istatistiklerine göre 0-4 yaş nüfus dağılımı şöyle: Erkek yüzde 51, kadın yüzde
49... Bu oran 40 yaşına kadar böyle devam ediyor. Sonra ne oluyor biliyor musunuz?
Erkeklerin nesli tükeniyor... Azalıyorlar, ölüyorlar. Kimi erkek bu durumu, Kadın dırdırına,
kaprisine, bitmez tükenmez isteklerinin yoruculuğuna, kimi kadın ise 40ından sonra azanı teneşir paklar deyiminin haklı çıkmasına bağlayabilir.
Rakamlar ise açık: Türkiyede 39 yaş sınırına kadar nüfusun 25 milyon 160 bini erkek, 24 milyon 151 bini kadın... Oran yüzde 51 erkek, yüzde 49 kadın.
40 yaş ve üstünde ise 11 milyon 302 bin erkek, 11 milyon 947 bin kadın var. Denge
kadın lehine dönüyor ve yüzde 51 kadın, yüzde 49 erkek vaziyeti ortaya çıkıyor.
Yaşı bir on yıl öteye götürdüğünüzde, yani 55 yaş üstüne çıkardığınızda nüfusun yüzde
46sı (4 milyon 804 bin) erkek, yüzde 54ü (5 milyon 576 bin) kadından oluşuyor.
65 yaş üstünde tablo (toplam nüfus 5 milyon 76 bin kişi) kadın lehine büyümeye
devam ediyor. Yüzde 44 erkek, yüzde 56 kadın. 75 yaş üstündekilere bakıldığında (2
milyon kişi) nüfusun erkek olanlarının oranı yüzde 41e, 85 yaş üstünde (276 bin kişi)
ise yüzde 31e düşüyor.
Başka bir deyişle kadın-erkek eşit doğuyor ama dişi daha uzun yaşıyor. Kadın daha
dirençli. Herkes bu gerçeği kendisine göre yorumlayabilir.
Lafa başladığımız yere dönersem. Her ilişkinin manifestosu farklı. Hepsinin tek bir
özelliği var galiba: Erkeğin ömrünü kısaltıyor! Yazıyı soruyla noktalayalım: Erkek yerinde
duramadığından mı ölüyor, yoksa yerinde kaldığı için mi?
Bizi erkenden ne öldürüyor sahiden...
cidden erkeklerin ömür törpüsü kadınlarmıdır?
Gazete Habertürk'ün usta kalemi Yavuz Semerci, erkeklerin kadınlardan neden önce öldüğünü merak etti ve sordu: Erkekler neden kadınlardan önce ölür?
11 Nisan 2010 Pazar, 22:52:27
Özel sohbetlerimde bile kadın-erkek ilişkileri üzerine yorum yapmaktan mümkün olduğunca kaçınırım. Her ilişkinin kendine ait özel bir manifestosu olduğunu düşünenlerdenim. Herkesi, hepimizi çevreleyen toplumsal değerler zincirinden etkilenen ama özünde biricik ve tek olan birsözleşme...
Yani ister köyde ister şehirde yaşansın, ister dini bir yaşam hâkim olsun
isterse olmasın, her ilişkinin yazılım kodları farklıdır. Aynı parmak izi gibi özel, tek ve
dışarıdan bakanlar için okunamaz nitelikte olduğu da söylenebilir.
Bu nedenle kadın-erkek ilişkilerini geren, yumuşatan, koparan, birleştiren dinamikler
üzerine dışarıdan yorum yapmak genelde isabetsizdir. Hani Karı-koca arasına girmeyin, sonunda siz kötü olursunuz denir ya bence nedeni budur.
O iki kişi arasında yazılı olmayan ana sözleşmenin taşıyıcı ayakları, öyle dışarıdan bakılarak tariflenemez. Neden bittiği veya bitmediğinin anlaşılamayacağı gibi... Genelde kavgaların, ayrılıkların iki kişiyi birbirine bağlayan ana sözleşmeye aykırı davranmaktan değil, yeni bir madde eklemeye çalışılmasından ve gösterilen dirençten kaynaklandığını düşünür.
Bildiğim şudur: Bu hayata kadınlar, erkeklerden daha fazla tutunuyor. Evin yükünü,
kocanın derdini, çocukların bakımını üstlene üstlene kadınların daha fazla yıprandığı
söylenir ama nedense erkekler erken ölür! Geçen gün elime TÜİKin Adrese Dayalı
Nüfus Kayıt Sistemi Nüfus Sayımı kitapçığı geçti. Durum aynen böyle gerçekten. Kadın-erkek eşit doğuyor.
Nüfus istatistiklerine göre 0-4 yaş nüfus dağılımı şöyle: Erkek yüzde 51, kadın yüzde
49... Bu oran 40 yaşına kadar böyle devam ediyor. Sonra ne oluyor biliyor musunuz?
Erkeklerin nesli tükeniyor... Azalıyorlar, ölüyorlar. Kimi erkek bu durumu, Kadın dırdırına,
kaprisine, bitmez tükenmez isteklerinin yoruculuğuna, kimi kadın ise 40ından sonra azanı teneşir paklar deyiminin haklı çıkmasına bağlayabilir.
Rakamlar ise açık: Türkiyede 39 yaş sınırına kadar nüfusun 25 milyon 160 bini erkek, 24 milyon 151 bini kadın... Oran yüzde 51 erkek, yüzde 49 kadın.
40 yaş ve üstünde ise 11 milyon 302 bin erkek, 11 milyon 947 bin kadın var. Denge
kadın lehine dönüyor ve yüzde 51 kadın, yüzde 49 erkek vaziyeti ortaya çıkıyor.
Yaşı bir on yıl öteye götürdüğünüzde, yani 55 yaş üstüne çıkardığınızda nüfusun yüzde
46sı (4 milyon 804 bin) erkek, yüzde 54ü (5 milyon 576 bin) kadından oluşuyor.
65 yaş üstünde tablo (toplam nüfus 5 milyon 76 bin kişi) kadın lehine büyümeye
devam ediyor. Yüzde 44 erkek, yüzde 56 kadın. 75 yaş üstündekilere bakıldığında (2
milyon kişi) nüfusun erkek olanlarının oranı yüzde 41e, 85 yaş üstünde (276 bin kişi)
ise yüzde 31e düşüyor.
Başka bir deyişle kadın-erkek eşit doğuyor ama dişi daha uzun yaşıyor. Kadın daha
dirençli. Herkes bu gerçeği kendisine göre yorumlayabilir.
Lafa başladığımız yere dönersem. Her ilişkinin manifestosu farklı. Hepsinin tek bir
özelliği var galiba: Erkeğin ömrünü kısaltıyor! Yazıyı soruyla noktalayalım: Erkek yerinde
duramadığından mı ölüyor, yoksa yerinde kaldığı için mi?
Bizi erkenden ne öldürüyor sahiden...
cidden erkeklerin ömür törpüsü kadınlarmıdır?