M
metamorphosis
Ziyaretci
Kâmuran Şipal'in mükemmel Türkçesi ile dilimize kazandırdığı bir eser; Franz Kafka'nın Değişim'i. Üzerine pek çok defa denemeler, eleştiriler yazıldı. Franz Kafka'nın içdünyasının varoluşçu bir aynada yansımasıdır bana göre Değişim. Bu eseri incelemeye başlamadan önce Heinz Politzer'in, Cem yayınevinin Mayıs-2002'de yaptığı altıncı baskının sonunda bulunan “Değişim” isimli yazısının hemen başında bulunan bölüme bir eleştiri sunmak istiyorum. Şöyle diyor üstat:
“Pazarlamacı Gregor Samsa'nın devcileyin bir böceğe dönüşümü Değişim öyküsünün henüz ilk cümlesinde gerçekleşir. Daha yerinde bir söyleyişle, ilgili cümleden önce olup biter bu dönüşüm. Antik bir tragedyadaki gibi, öyküde olayın yalnızca son perdesinin sergilendiği görülür”(1) Üstad Heinz Politzer burada önemli bir ayrıntıyı atlamaktadır. Daha doğrusu felsefi bir hata yapmaktadır; Kafka'nın varoluşçu olduğunu atlamış görünmektedir. Gregor Samsa'nın devcileyin bir böceğe dönüştüğü sabaha kadar kendi benliğinden haberi yoktur. Bir anlam kendi varlığını unutmuş görünmektedir. Bunun nedeni ise kendini tamamen ailesine “Feda” etmesidir. Kafka bize burada ironik bir gülümseme sunuyor. Devcileyin bir böceğe dönüşümü ile Gregor Samsa hala kendisidir. Ama aynı zamanda da değildir. Kendisi olabilmesi için insan sıfatında görünmesi mi gerekmektedir? Yoksa insan halinde kendisine vakit ayırıp yapmadığı düşünme edimini dönüşümden sonra yapması mıdır onu insan kılan?
Bu feda ediş eylemi ile ilgili kitaptan bazı örnekler sunmak istiyorum:
“... Ancak, Gregor da babasının bu konuya ilişkin bir şey sormamış, tek düşüncesi hepsini katıksız bir umutsuzluğa sürükleyen iflas felaketini ailenin elden geldiğinde çabuk unutmasını sağlamak olmuştu.” (2)
Diğer bir örnekte ise şöyle demektedir Gregor Samsa:
“... Ne var ki günün birinde gerek aile bireyleri, gerek Gregor alışmıştı bu duruma; Gregor'un verdiği para evden şükranla alınıp kabul ediliyor, Gregor da seve seve bu parayı veriyordu. Ama evdeki içtenlik dolu o pek sıcak hava zamanla kaybolmuştu.”(3) Gregor tüm bu ayrıtıları devcileyin bir böceğe dönüşüne kadar fark edememişti. Önemli bir ayrıntı gözden kaçmamalı; ilgi beklemek. Diğer bir konu ise yalnızlıktır. Gregor Samsa böceğe dönüşene kadar kendine vakit ayırmayan bir insan görüntüsü verir. Adeta kendisini unutmuştur. Kendi özlem ve isteklerini kötü anlamda yadsımıştır. Ama bir böceğe dönüşmesi ile birlikte insanken kaybettiği düşünme ve tahlil yeteneğini yeniden kazanmıştır. Gregor bilinçaltına attığı “Yalnızlık” ve “İlgi” özlemlerini dönüşümden sonra dışa vuruyor:
“...Bu yolda ilk önlemler alınırken açığa vurulan umut ve gğven rahatlattı Gregor'u. Kendini yine insan toplumu içerisine kabul edilmiş görüyordu.”(4)
“... Bitişik odadan: ((İşitiyor musunuz? Anahtarı çevirmeye çalışıyor)) dedi Müdür Bey. Bu söz, Gregor'u enikonu yüreklendirdi. Ama hepsi bağırmalıydı ona. Anne ve babası hepsi: ((Ha gayret, Gregor!)) diye bağırmalıydı: ((Sakın koyverme! Yüklen kilide, Gregor!)) Gösterdiği çabaları evdekilerin merakla izlediği düşüncesiyle bütün gücünü toplayarak çılgın gibi anahtarı ısırdı.”(5)
Yukarıdaki alıntılarda da Gregor Samsa'nın ilgiyi nasıl özlediği ve insanlar içine çıkmayı nasıl istediği açıkça görülmektedir.
Bence Gregor Samsa'nın devcileyin bir böceğe dönüşmesinin asıl nedeni, aynı bir böcek gibi altında ezildiği ailesi ve ilişkisizlikleridir. Çünkü, Gregır o ilişkilerinde düşüncesizce daha doğrusu bir hayvan gibi içgüdüleri ile hareket etmektedir. Ve dönüşümden sonra bu değişimi yadsımaması ve kendi vücudunu tanımaya çalışması, dönüşümden önce kendisine karşı takınılan tavırın yansımasıdır.
Aynı zamanda Gregor bir köledir. Anne ve babasının patrondan borç para alıp, bunu ödemek için Gregor'un iç gücünü firmaya satmışlardır.Gregor bu durumdan rahatsızdır. Ve şöyle isyan etmektedir:
“... Anne ve babamın firmaya borcunu bir yol ödeyecek parayı biriktirdim mi – ki bu da beş,altı yıl sürer daha- aklımdan geçirdiğim şeyi kesinlikle gerçekleştireceğim. O zaman görsünlerdi bakalım! ”(6)
Bu noktada bir antiparantez açıp konuya bir derinlik kazandırmak istiyorum. Burada yatan sorun için ünlü Alman felsefecisi Hegel'in Köle ve Efendi diyatalektiğine kısa bir bakış atma taraftarıyım. En yalın hali ile bir alıntı yapacağım:
“ Böylece, mücadele sonunda, ölüm teklikesini göze alarak hayvansal yaşamını soyutlamaya uğratmış olan katışıksız bir kendinin-bilinci (yani kazanan) ile bir canlı cenazeden farksız olan ve hayatı bağışlanmış olanın bilinci, yani yenilenin bir başka bilinç için var olan (yani kazanan için var olan) ve bundan ötürü de katışıksız olarak kendi-için var olmayan bir kendinin-bilinci ortaya çıkmış olur. Dolayısıyla bu ikinci bilinç(bir-verilmiş-varlık-olarak-var-olan Bilinçtir; ya da başka bir deyişle “Şeylik”in somut-biçimi içinde varoluşan Bilinç olarak var olan bir bilinçtir) yani Kölenin bilincidir.
[ İmdi, gerçek bir kabulleniş olması için,bir üçüncü kurucu öğeye daha gerensinimi vardır. Bu da Efendinin kendisine,başkasına davrandığı gibi davranması ve kölenin de başkasına, kendisine davrandığı gibi davranmasıdır. Demek ki, Efendi ve Köle bağıntısından,eşit olmayan ve tek yanlı bir kabulleniş doğmuştur.] Gerçekten de, Efendi, ötekini Köle olarak ele alıp ona göre davranmaktadır, ama kendisi Köle olarak davranmamaktadır; Köle de Ötekine Efendi muamelesi yaptığı halde,Efendi gibi davranmamaktadır.
Şimdi bu açıdan Efendinin davranışını çözümlemeye çalışalım: Efendi, kendisini Efendi olarak görmekte yalnız değildir; Köle de onu Efendi olarak görmektedir. Bundan ötürü Efendi, insansal gerçekliği ve saygınlığı açısından kabullenilmiş durumdadır. Ama bu, tek yanlı bir kabullenilmişliktir.Çünkü, Efendi, Kölenin insansal insansal gerçekliğini ve saygınlığını kabul etmemektedir. Yani Efendi, kabullenmediği birisi tarafından kabullenilmektedir.Efendinin yetersiz ve trajik durumu da kuradan kaynaklanmaktadır. Efendi, değersiz bir şey tarafından kabullenilmiştir. Oysa onun kabullenilme İstediği, bir başka İsteğe yönelmiş bulunuyordu, yoksa şey düzeyinde bulunan bir varlığa, yani Köleye değil. İşte bu durum,Efendinin “Varoluşsal çıkmazını” dile getirir. Demek ki Efendi, boşuna uğraşmış ve mücadeleye girerken göz önünde tuttuğu amaca, yani bir insansal varlık tarafından kabullenilmeye ulaşamamıştır. Ama insanoğlu yalnızca kabullenilmeyle doyum elde edebildiğine göre, Efendi olarak davranan insanın böyle bir doyuma hiçbir zaman ulaşamayacağını söyleyebiliriz. “
Yukarıda yapılan alıntıda da görüldüğü gibi Gregor, Anne ve babasının patron ile giriştiği savaşım sonucunda Köle duruma itilmiştir.
Konuyu felsefi boyuta taşıdıktan sonra Stefan Zweig'in Satranç isimli o muazzam eserinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Kitabı anımsatmak için konuyu kısaca anlatmaya çalışayım:
Biri, entelektüel birikimden, dahası duygusallıktan zerrece nasibini almamış ama IQ su alabildiğine yüksek, çok ama çok yetenekli bir profesyonel satranç oyuncusu, diğeri Naziler tarafından günlerce gözaltında tutulmuş, kimse ile konuşturulmamış bu manevi işkencenin bir aşamasında kazara ele geçirdiği satranç kitabından satrancı hayal ederek öğrenmiş, dahası oynayacak kimse olmadığı için KENDİNE KARŞI oynamayı onlarca kez denemiş bir amatördür...
Savaş sonrası, dünya şampiyonu oyuncuyla, satranç oynaması doktorları tarafından yasaklanmış amatör oyuncu, tesadüfen bir gemide karşılaşır ve bir turnuva yaparlar.
Stefan Zweig'ın bu eseri ile Değişim öyküsünün kahramı olan Gregor Samsa ile arasında kurduğum bağlantıya gelince; Gregor bir yandan Anne ve babasının borcunu ödemek için çabalarken diğer taraftan kendi hayalleri için çabalamaktadır. Kendisini bu uğurda öylesine feda etmiştir ki, ailesinin her türlü arzusu artık Gregor Samsa için bir emir olmuştur. Kendi fikirlerini açabilmek için beklemektedir. – Kardeşini konservatuar'a göndermek için noeli beklemesi buna en güzel örnektir.- Ve kendisi ile savaşım haline girer. Hegel'e göre istek, doyuma ulaşmak için nesnesini tahrip eder ve tüketir; Samsa da bu tükenişin örneğidir.
Saygılarımla...
Dip Notlar
(1) Heinz Politzer'den alıntı yapılan bölüm üstadın Franz Kafka, der Künstler (S. Fisher Verlag,1962) adlı kitabından alınmıştır (Kâmuran Şipal'in notu ile)
(2) Franz Kafka,Değişim Cem Yayınevi 6. Basım Mayıs 2002 Sayfa: 33
(3) age. Syf: 33
(4) age. Syf: 18
(5) age. Syf: 19
(6) age. Syf: 7
(7) Selâhattin Hilâv, Diyalektik Düşüncenin Tarihi. Sosyal Yayınlar. Üçüncü basım: Eylül 1997 Sayfa: 138-139
Yunus B
“Pazarlamacı Gregor Samsa'nın devcileyin bir böceğe dönüşümü Değişim öyküsünün henüz ilk cümlesinde gerçekleşir. Daha yerinde bir söyleyişle, ilgili cümleden önce olup biter bu dönüşüm. Antik bir tragedyadaki gibi, öyküde olayın yalnızca son perdesinin sergilendiği görülür”(1) Üstad Heinz Politzer burada önemli bir ayrıntıyı atlamaktadır. Daha doğrusu felsefi bir hata yapmaktadır; Kafka'nın varoluşçu olduğunu atlamış görünmektedir. Gregor Samsa'nın devcileyin bir böceğe dönüştüğü sabaha kadar kendi benliğinden haberi yoktur. Bir anlam kendi varlığını unutmuş görünmektedir. Bunun nedeni ise kendini tamamen ailesine “Feda” etmesidir. Kafka bize burada ironik bir gülümseme sunuyor. Devcileyin bir böceğe dönüşümü ile Gregor Samsa hala kendisidir. Ama aynı zamanda da değildir. Kendisi olabilmesi için insan sıfatında görünmesi mi gerekmektedir? Yoksa insan halinde kendisine vakit ayırıp yapmadığı düşünme edimini dönüşümden sonra yapması mıdır onu insan kılan?
Bu feda ediş eylemi ile ilgili kitaptan bazı örnekler sunmak istiyorum:
“... Ancak, Gregor da babasının bu konuya ilişkin bir şey sormamış, tek düşüncesi hepsini katıksız bir umutsuzluğa sürükleyen iflas felaketini ailenin elden geldiğinde çabuk unutmasını sağlamak olmuştu.” (2)
Diğer bir örnekte ise şöyle demektedir Gregor Samsa:
“... Ne var ki günün birinde gerek aile bireyleri, gerek Gregor alışmıştı bu duruma; Gregor'un verdiği para evden şükranla alınıp kabul ediliyor, Gregor da seve seve bu parayı veriyordu. Ama evdeki içtenlik dolu o pek sıcak hava zamanla kaybolmuştu.”(3) Gregor tüm bu ayrıtıları devcileyin bir böceğe dönüşüne kadar fark edememişti. Önemli bir ayrıntı gözden kaçmamalı; ilgi beklemek. Diğer bir konu ise yalnızlıktır. Gregor Samsa böceğe dönüşene kadar kendine vakit ayırmayan bir insan görüntüsü verir. Adeta kendisini unutmuştur. Kendi özlem ve isteklerini kötü anlamda yadsımıştır. Ama bir böceğe dönüşmesi ile birlikte insanken kaybettiği düşünme ve tahlil yeteneğini yeniden kazanmıştır. Gregor bilinçaltına attığı “Yalnızlık” ve “İlgi” özlemlerini dönüşümden sonra dışa vuruyor:
“...Bu yolda ilk önlemler alınırken açığa vurulan umut ve gğven rahatlattı Gregor'u. Kendini yine insan toplumu içerisine kabul edilmiş görüyordu.”(4)
“... Bitişik odadan: ((İşitiyor musunuz? Anahtarı çevirmeye çalışıyor)) dedi Müdür Bey. Bu söz, Gregor'u enikonu yüreklendirdi. Ama hepsi bağırmalıydı ona. Anne ve babası hepsi: ((Ha gayret, Gregor!)) diye bağırmalıydı: ((Sakın koyverme! Yüklen kilide, Gregor!)) Gösterdiği çabaları evdekilerin merakla izlediği düşüncesiyle bütün gücünü toplayarak çılgın gibi anahtarı ısırdı.”(5)
Yukarıdaki alıntılarda da Gregor Samsa'nın ilgiyi nasıl özlediği ve insanlar içine çıkmayı nasıl istediği açıkça görülmektedir.
Bence Gregor Samsa'nın devcileyin bir böceğe dönüşmesinin asıl nedeni, aynı bir böcek gibi altında ezildiği ailesi ve ilişkisizlikleridir. Çünkü, Gregır o ilişkilerinde düşüncesizce daha doğrusu bir hayvan gibi içgüdüleri ile hareket etmektedir. Ve dönüşümden sonra bu değişimi yadsımaması ve kendi vücudunu tanımaya çalışması, dönüşümden önce kendisine karşı takınılan tavırın yansımasıdır.
Aynı zamanda Gregor bir köledir. Anne ve babasının patrondan borç para alıp, bunu ödemek için Gregor'un iç gücünü firmaya satmışlardır.Gregor bu durumdan rahatsızdır. Ve şöyle isyan etmektedir:
“... Anne ve babamın firmaya borcunu bir yol ödeyecek parayı biriktirdim mi – ki bu da beş,altı yıl sürer daha- aklımdan geçirdiğim şeyi kesinlikle gerçekleştireceğim. O zaman görsünlerdi bakalım! ”(6)
Bu noktada bir antiparantez açıp konuya bir derinlik kazandırmak istiyorum. Burada yatan sorun için ünlü Alman felsefecisi Hegel'in Köle ve Efendi diyatalektiğine kısa bir bakış atma taraftarıyım. En yalın hali ile bir alıntı yapacağım:
“ Böylece, mücadele sonunda, ölüm teklikesini göze alarak hayvansal yaşamını soyutlamaya uğratmış olan katışıksız bir kendinin-bilinci (yani kazanan) ile bir canlı cenazeden farksız olan ve hayatı bağışlanmış olanın bilinci, yani yenilenin bir başka bilinç için var olan (yani kazanan için var olan) ve bundan ötürü de katışıksız olarak kendi-için var olmayan bir kendinin-bilinci ortaya çıkmış olur. Dolayısıyla bu ikinci bilinç(bir-verilmiş-varlık-olarak-var-olan Bilinçtir; ya da başka bir deyişle “Şeylik”in somut-biçimi içinde varoluşan Bilinç olarak var olan bir bilinçtir) yani Kölenin bilincidir.
[ İmdi, gerçek bir kabulleniş olması için,bir üçüncü kurucu öğeye daha gerensinimi vardır. Bu da Efendinin kendisine,başkasına davrandığı gibi davranması ve kölenin de başkasına, kendisine davrandığı gibi davranmasıdır. Demek ki, Efendi ve Köle bağıntısından,eşit olmayan ve tek yanlı bir kabulleniş doğmuştur.] Gerçekten de, Efendi, ötekini Köle olarak ele alıp ona göre davranmaktadır, ama kendisi Köle olarak davranmamaktadır; Köle de Ötekine Efendi muamelesi yaptığı halde,Efendi gibi davranmamaktadır.
Şimdi bu açıdan Efendinin davranışını çözümlemeye çalışalım: Efendi, kendisini Efendi olarak görmekte yalnız değildir; Köle de onu Efendi olarak görmektedir. Bundan ötürü Efendi, insansal gerçekliği ve saygınlığı açısından kabullenilmiş durumdadır. Ama bu, tek yanlı bir kabullenilmişliktir.Çünkü, Efendi, Kölenin insansal insansal gerçekliğini ve saygınlığını kabul etmemektedir. Yani Efendi, kabullenmediği birisi tarafından kabullenilmektedir.Efendinin yetersiz ve trajik durumu da kuradan kaynaklanmaktadır. Efendi, değersiz bir şey tarafından kabullenilmiştir. Oysa onun kabullenilme İstediği, bir başka İsteğe yönelmiş bulunuyordu, yoksa şey düzeyinde bulunan bir varlığa, yani Köleye değil. İşte bu durum,Efendinin “Varoluşsal çıkmazını” dile getirir. Demek ki Efendi, boşuna uğraşmış ve mücadeleye girerken göz önünde tuttuğu amaca, yani bir insansal varlık tarafından kabullenilmeye ulaşamamıştır. Ama insanoğlu yalnızca kabullenilmeyle doyum elde edebildiğine göre, Efendi olarak davranan insanın böyle bir doyuma hiçbir zaman ulaşamayacağını söyleyebiliriz. “
Yukarıda yapılan alıntıda da görüldüğü gibi Gregor, Anne ve babasının patron ile giriştiği savaşım sonucunda Köle duruma itilmiştir.
Konuyu felsefi boyuta taşıdıktan sonra Stefan Zweig'in Satranç isimli o muazzam eserinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Kitabı anımsatmak için konuyu kısaca anlatmaya çalışayım:
Biri, entelektüel birikimden, dahası duygusallıktan zerrece nasibini almamış ama IQ su alabildiğine yüksek, çok ama çok yetenekli bir profesyonel satranç oyuncusu, diğeri Naziler tarafından günlerce gözaltında tutulmuş, kimse ile konuşturulmamış bu manevi işkencenin bir aşamasında kazara ele geçirdiği satranç kitabından satrancı hayal ederek öğrenmiş, dahası oynayacak kimse olmadığı için KENDİNE KARŞI oynamayı onlarca kez denemiş bir amatördür...
Savaş sonrası, dünya şampiyonu oyuncuyla, satranç oynaması doktorları tarafından yasaklanmış amatör oyuncu, tesadüfen bir gemide karşılaşır ve bir turnuva yaparlar.
Stefan Zweig'ın bu eseri ile Değişim öyküsünün kahramı olan Gregor Samsa ile arasında kurduğum bağlantıya gelince; Gregor bir yandan Anne ve babasının borcunu ödemek için çabalarken diğer taraftan kendi hayalleri için çabalamaktadır. Kendisini bu uğurda öylesine feda etmiştir ki, ailesinin her türlü arzusu artık Gregor Samsa için bir emir olmuştur. Kendi fikirlerini açabilmek için beklemektedir. – Kardeşini konservatuar'a göndermek için noeli beklemesi buna en güzel örnektir.- Ve kendisi ile savaşım haline girer. Hegel'e göre istek, doyuma ulaşmak için nesnesini tahrip eder ve tüketir; Samsa da bu tükenişin örneğidir.
Saygılarımla...
Dip Notlar
(1) Heinz Politzer'den alıntı yapılan bölüm üstadın Franz Kafka, der Künstler (S. Fisher Verlag,1962) adlı kitabından alınmıştır (Kâmuran Şipal'in notu ile)
(2) Franz Kafka,Değişim Cem Yayınevi 6. Basım Mayıs 2002 Sayfa: 33
(3) age. Syf: 33
(4) age. Syf: 18
(5) age. Syf: 19
(6) age. Syf: 7
(7) Selâhattin Hilâv, Diyalektik Düşüncenin Tarihi. Sosyal Yayınlar. Üçüncü basım: Eylül 1997 Sayfa: 138-139
Yunus B