BARIŞI KİM İSTEMEZ?
Barışı, huzuru, kardeşliği, sevgiyi kim istemez ki? Herkes ister.
Kürt sorunu denilen sorunun biterek huzura kavuşmayı
kim istemez ki? Herkes ister. Ancak, özellikle tek kişi hariç; ÖCALAN.
Neden?
Çünkü;...
Apo'nun yerine kendinizi koyun ve biraz düşünün.
Siz, Apo olarak Suriye'deki karargâhınızda, bir eliniz
balda, bir eliniz yağda ve iki eliniz kanda olmak üzere yıllarca hüküm
ve saltanat sürmüşsünüz...
Bir dediğiniz iki olmamış...
On'larca, yüz'lerce silahlı adamınız sadece sizi
korumuş, çevrenizde pervane olmuş...
Aralarından özel seçilen kadın örgüt mensuplarını
yanınızdan hiç eksik etmemiş, onları, sizin ifadenize göre
"özgürleştirmişsiniz"... Nasıl oluyorsa!
Talimatlar yağdırmış, yerine getirmeyeni ve size karşı
geleni kafanıza göre cezalandırmışsınız, hem de gerile gerile,
göbeğinizi kaşıyarak...
Bazı devletlerin temsilcileri ayaklarınıza kadar gelip
size maddi manevi katkı sunmuş, ilgi ve alâkalarını hiç eksik etmemiş,
itibar göstermiş, Türkiye aleyhine sizden çeşitli ricalarda
bulunmuşlar...
Ve gün gelmiş, kendinizi tek başınıza İmralı'da buluvermişsiniz...
Düşünmeye, kendinizi O'nun yerine koymaya devam edelim...
Nasıl oluyorsa/olduysa sözüm ona bir barış sürecine girilmiş...
Ve siz, en etkili ve tek yetkili olarak neredeyse
herkes ve kesimce kabul görmüşsünüz...
Bir açıklamanızla sokakları savaş alanına, yangın
yerine çevirmiş, kitleleri sokaklara dökmüş, kendi ifadenizle; "Gücümü
anlamak ve görmek için bu açıklamayı yaptım ve böylelikle gücümü
görmüş oldum" demişsiniz...
Gücünüzü gördünüz...
Ama siz, şimdi İmralı'da, içeridesiniz...
BDP'li milletvekili adaylarını siz tespit etmiş veya
onay vermiş, milletvekili seçilmelerinde direk rol oynamışsınız...
Ama siz, şimdi İmralı'da, içeridesiniz...
Herhangi bir BDP'li milletvekilinin, örneğin SAKIK ve
TUĞLUK'un, sizden izin/onay/talimat almaksızın ve sizin dışınızda
kamuoyuna yaptığı açıklamalara karşılık, "Haddinizi bilin" diyerek
fırçanızı atmış, çocuk gibi onları azarlamış, aba'nın altından
üstünden sopa göstermişsiniz...
Ama siz, şimdi İmralı'da, içeridesiniz...
Sizin onayınız veya izninizle milletvekili olan,
haddini bilmeyerek sizden fırça yiyerek susan bazı şahsiyetler,
milyarlarca liralık lüks makam otomobilleri ile seyahat etmiş,
Kuşadası ve Bodrum gibi güzelim tatil yörelerinde ellerinde soğuk
biralarla basına pozlar vermiş, lüks otellerde veya yazlıklarında sefa
sürmüşler...
Ama siz, şimdi İmralı'da, içeridesiniz...
Ve siz, artık yaşlanmaya başlamış ve ömrünüzün kalan
kısmını İmralı'da geçirme düşüncesi de sizi her geçen gün yiyip
bitirmiş...
Ve diyelim ki; barış olmuş, ülke huzura kavuşmuş,
herkes son derece mutlu olmuş...
Ama siz, şimdi İmralı'da, halâ içeridesiniz...
Barış gelmiş, sorun çözülmüş, sizin emir kullarınız,
fırça attıklarınız, kitleleriniz dahi mutlu olmuş, vatandaş huzur
bulmuş, ülke derin ve serin bir nefes almış, rahatlamış...
Ama siz, şimdi İmralı'da, halâ içeridesiniz...
Ve siz, yıllarca hükmetmişsiniz, bir dediğiniz iki
olmamış, bağırmış çağırmış, talimatlar, emirler yağdırmış, adeta
diktatör olmuşsunuz. Bu örgütü tek başınıza ve kafanıza göre
yönetmişsiniz. İstediğiniz siyasileri milletvekili yapmış,
istediğinizi yerin dibine sokarak azarlamış, paylamışsınız...
Ve diyelim ki, şimdi herkes mutlu ve huzurlu, ve artık
size ihtiyaç kalmamış, gönülden de ırak kalmışsınız...
Ve siz, şimdi İmralı'da, halâ ve tek başına içeridesiniz...
Bu nedenledir ki siz, yerine koyduğunuz diktatör
karakterli siz, asla böylesi bir duruma tahammül edemez, sizin
olmadığınız bir barış ve huzuru, çözümü, kendiniz özgür olmadan,
serbest bırakılmadan asla ve asla istemezsiniz...
İşte bu nedenledir ki siz; çözüm, barış ve huzuru
özellikle istemeyecek tek kişi olan "Öcalan"sınız...
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com
Barışı, huzuru, kardeşliği, sevgiyi kim istemez ki? Herkes ister.
Kürt sorunu denilen sorunun biterek huzura kavuşmayı
kim istemez ki? Herkes ister. Ancak, özellikle tek kişi hariç; ÖCALAN.
Neden?
Çünkü;...
Apo'nun yerine kendinizi koyun ve biraz düşünün.
Siz, Apo olarak Suriye'deki karargâhınızda, bir eliniz
balda, bir eliniz yağda ve iki eliniz kanda olmak üzere yıllarca hüküm
ve saltanat sürmüşsünüz...
Bir dediğiniz iki olmamış...
On'larca, yüz'lerce silahlı adamınız sadece sizi
korumuş, çevrenizde pervane olmuş...
Aralarından özel seçilen kadın örgüt mensuplarını
yanınızdan hiç eksik etmemiş, onları, sizin ifadenize göre
"özgürleştirmişsiniz"... Nasıl oluyorsa!
Talimatlar yağdırmış, yerine getirmeyeni ve size karşı
geleni kafanıza göre cezalandırmışsınız, hem de gerile gerile,
göbeğinizi kaşıyarak...
Bazı devletlerin temsilcileri ayaklarınıza kadar gelip
size maddi manevi katkı sunmuş, ilgi ve alâkalarını hiç eksik etmemiş,
itibar göstermiş, Türkiye aleyhine sizden çeşitli ricalarda
bulunmuşlar...
Ve gün gelmiş, kendinizi tek başınıza İmralı'da buluvermişsiniz...
Düşünmeye, kendinizi O'nun yerine koymaya devam edelim...
Nasıl oluyorsa/olduysa sözüm ona bir barış sürecine girilmiş...
Ve siz, en etkili ve tek yetkili olarak neredeyse
herkes ve kesimce kabul görmüşsünüz...
Bir açıklamanızla sokakları savaş alanına, yangın
yerine çevirmiş, kitleleri sokaklara dökmüş, kendi ifadenizle; "Gücümü
anlamak ve görmek için bu açıklamayı yaptım ve böylelikle gücümü
görmüş oldum" demişsiniz...
Gücünüzü gördünüz...
Ama siz, şimdi İmralı'da, içeridesiniz...
BDP'li milletvekili adaylarını siz tespit etmiş veya
onay vermiş, milletvekili seçilmelerinde direk rol oynamışsınız...
Ama siz, şimdi İmralı'da, içeridesiniz...
Herhangi bir BDP'li milletvekilinin, örneğin SAKIK ve
TUĞLUK'un, sizden izin/onay/talimat almaksızın ve sizin dışınızda
kamuoyuna yaptığı açıklamalara karşılık, "Haddinizi bilin" diyerek
fırçanızı atmış, çocuk gibi onları azarlamış, aba'nın altından
üstünden sopa göstermişsiniz...
Ama siz, şimdi İmralı'da, içeridesiniz...
Sizin onayınız veya izninizle milletvekili olan,
haddini bilmeyerek sizden fırça yiyerek susan bazı şahsiyetler,
milyarlarca liralık lüks makam otomobilleri ile seyahat etmiş,
Kuşadası ve Bodrum gibi güzelim tatil yörelerinde ellerinde soğuk
biralarla basına pozlar vermiş, lüks otellerde veya yazlıklarında sefa
sürmüşler...
Ama siz, şimdi İmralı'da, içeridesiniz...
Ve siz, artık yaşlanmaya başlamış ve ömrünüzün kalan
kısmını İmralı'da geçirme düşüncesi de sizi her geçen gün yiyip
bitirmiş...
Ve diyelim ki; barış olmuş, ülke huzura kavuşmuş,
herkes son derece mutlu olmuş...
Ama siz, şimdi İmralı'da, halâ içeridesiniz...
Barış gelmiş, sorun çözülmüş, sizin emir kullarınız,
fırça attıklarınız, kitleleriniz dahi mutlu olmuş, vatandaş huzur
bulmuş, ülke derin ve serin bir nefes almış, rahatlamış...
Ama siz, şimdi İmralı'da, halâ içeridesiniz...
Ve siz, yıllarca hükmetmişsiniz, bir dediğiniz iki
olmamış, bağırmış çağırmış, talimatlar, emirler yağdırmış, adeta
diktatör olmuşsunuz. Bu örgütü tek başınıza ve kafanıza göre
yönetmişsiniz. İstediğiniz siyasileri milletvekili yapmış,
istediğinizi yerin dibine sokarak azarlamış, paylamışsınız...
Ve diyelim ki, şimdi herkes mutlu ve huzurlu, ve artık
size ihtiyaç kalmamış, gönülden de ırak kalmışsınız...
Ve siz, şimdi İmralı'da, halâ ve tek başına içeridesiniz...
Bu nedenledir ki siz, yerine koyduğunuz diktatör
karakterli siz, asla böylesi bir duruma tahammül edemez, sizin
olmadığınız bir barış ve huzuru, çözümü, kendiniz özgür olmadan,
serbest bırakılmadan asla ve asla istemezsiniz...
İşte bu nedenledir ki siz; çözüm, barış ve huzuru
özellikle istemeyecek tek kişi olan "Öcalan"sınız...
Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com