LÂİKLİK ELDEN GİDERSE
Mehmet Necati GÜNGÖR
Hukuk ve demokrasi hayatımızın fikir mimarlarından Ord. Prof. Ali Fuat Başgilin lâikliğe bakışı şöyledir:
Dünyada dindar insanlar olduğu gibi din ahlakını yaşamayan insanlar da vardır. Ancak bir ülkede dindar insanların da, din ahlakını yaşamayan veya farklı dinlere mensup insanların da hayat garantisi ve huzuru olmalıdır. İnsanlara bu güvenceyi en iyi veren sistem ise laikliktir.
Devam eder:
Laiklik ilkesinin temel amacı, toplumda inanç ve ibadet özgürlüğünü tesis etmektir. Bu ilke doğrultusunda, Türkiye Cumhuriyeti'nin her vatandaşı, sahip olduğu inanca göre özgürce yaşama ve ibadet etme imkânını ve güvencesini bulacaktır.
1938 yılında yayımlanan Cumhuriyet Halk Partisi'nin 15. Yılı kitabında, Atatürk'ün sağlığında benimsenen 'Laiklik Prensibi' ise şu şekilde izah edilir:
"Milli ve içtimai hayata ferdin dinsiz, şu veya bu itikat sistemine mensup oluşu, milli ve içtimai vazifesi bakımından ne bir kusur, ne de bir fazilet sayılamaz. Hiç kimse, hiçbir ibadete icbar edilemez. Hiç kimse vicdanının ilhamı ile kabul ettiği ibadetten men olunamaz."
İşte, Türk milletini yıllardan beri bir arada tutan birleştirici felsefe budur.
Birileri bu felsefeyi hayatımızdan çıkarmak istiyorlar.
Lâiklik ilkesini devletin ve milletin hayat düzeninden çekip çıkardığınızda ortaya çıkacak olan durum, bizi kaos, kavga ve kargaşadan başka bir yere götürmez. Bunun için, üzerine titrememiz gerekir.
Yüce Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığını kurarken, İslâm dininin toplum tarafından daha iyi anlaşılmasını ve inanç dünyamızın dış ve çevresel etkilerin bozucu etkisinden korunarak bir disiplin içerisinde yürümesini amaçlamıştır.
Bunun için Kuran tercümesini yaptırmış, kendi parasıyla hadis külliyatını bastırmıştır.
Devlet, tüzel bir kişiliktir. Tüzel kişiliklerin dini, mezhebi olmaz. Devlet ibadet etmez, iman ve ibadet özgürlüğünü teminat altına alır. Bunu, bütün inançlara eşit mesafede durarak yapar.
Lâiklik konusunda hassasiyeti olan büyük devlet adamız, 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel ise din-siyaset ilişkisine şöyle bakmıştır:
Dinin kuralları, kaideleri, Allahın insanlara tebliği değişmez. Ama siyaset her zaman değişir. Siyaset, dinin kaidesi değildir. Ama vicdan hürriyetinin, ibadet hürriyetinin, eğitim hürriyetinin serbestliğine karışılmaz. Siyasetin emrindeki din kadar dine zarar veren bir şey düşünemiyorum. O, fitnedir. Fitneden sakının, fitne katilden beterdir diyor Kuran-ı Kerim.
Türkiye, lâiklik sayesinde İslâm diğer Müslüman ülkelerin hep önünde olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, lâiklik sayesinde İslâm dünyasının parlayan yıldızıdır.
Akılcılık yolunda ilerleyişini lâiklik ilkesine borçludur.
Toplumsal barışın ve kardeşliğin sihirli reçetesi de budur.
Böyle bir terkipten lâikliği çıkarıp atmak, şifayı zehirde aramaktan farksızdır.
Lâiklik elden giderse, demokrasimiz, özgürlüğümüz, inanç ve ibadet hürriyetimiz, hepten gider.
Mehmet Necati GÜNGÖR
Hukuk ve demokrasi hayatımızın fikir mimarlarından Ord. Prof. Ali Fuat Başgilin lâikliğe bakışı şöyledir:
Dünyada dindar insanlar olduğu gibi din ahlakını yaşamayan insanlar da vardır. Ancak bir ülkede dindar insanların da, din ahlakını yaşamayan veya farklı dinlere mensup insanların da hayat garantisi ve huzuru olmalıdır. İnsanlara bu güvenceyi en iyi veren sistem ise laikliktir.
Devam eder:
Laiklik ilkesinin temel amacı, toplumda inanç ve ibadet özgürlüğünü tesis etmektir. Bu ilke doğrultusunda, Türkiye Cumhuriyeti'nin her vatandaşı, sahip olduğu inanca göre özgürce yaşama ve ibadet etme imkânını ve güvencesini bulacaktır.
1938 yılında yayımlanan Cumhuriyet Halk Partisi'nin 15. Yılı kitabında, Atatürk'ün sağlığında benimsenen 'Laiklik Prensibi' ise şu şekilde izah edilir:
"Milli ve içtimai hayata ferdin dinsiz, şu veya bu itikat sistemine mensup oluşu, milli ve içtimai vazifesi bakımından ne bir kusur, ne de bir fazilet sayılamaz. Hiç kimse, hiçbir ibadete icbar edilemez. Hiç kimse vicdanının ilhamı ile kabul ettiği ibadetten men olunamaz."
İşte, Türk milletini yıllardan beri bir arada tutan birleştirici felsefe budur.
Birileri bu felsefeyi hayatımızdan çıkarmak istiyorlar.
Lâiklik ilkesini devletin ve milletin hayat düzeninden çekip çıkardığınızda ortaya çıkacak olan durum, bizi kaos, kavga ve kargaşadan başka bir yere götürmez. Bunun için, üzerine titrememiz gerekir.
Yüce Atatürk, Diyanet İşleri Başkanlığını kurarken, İslâm dininin toplum tarafından daha iyi anlaşılmasını ve inanç dünyamızın dış ve çevresel etkilerin bozucu etkisinden korunarak bir disiplin içerisinde yürümesini amaçlamıştır.
Bunun için Kuran tercümesini yaptırmış, kendi parasıyla hadis külliyatını bastırmıştır.
Devlet, tüzel bir kişiliktir. Tüzel kişiliklerin dini, mezhebi olmaz. Devlet ibadet etmez, iman ve ibadet özgürlüğünü teminat altına alır. Bunu, bütün inançlara eşit mesafede durarak yapar.
Lâiklik konusunda hassasiyeti olan büyük devlet adamız, 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel ise din-siyaset ilişkisine şöyle bakmıştır:
Dinin kuralları, kaideleri, Allahın insanlara tebliği değişmez. Ama siyaset her zaman değişir. Siyaset, dinin kaidesi değildir. Ama vicdan hürriyetinin, ibadet hürriyetinin, eğitim hürriyetinin serbestliğine karışılmaz. Siyasetin emrindeki din kadar dine zarar veren bir şey düşünemiyorum. O, fitnedir. Fitneden sakının, fitne katilden beterdir diyor Kuran-ı Kerim.
Türkiye, lâiklik sayesinde İslâm diğer Müslüman ülkelerin hep önünde olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, lâiklik sayesinde İslâm dünyasının parlayan yıldızıdır.
Akılcılık yolunda ilerleyişini lâiklik ilkesine borçludur.
Toplumsal barışın ve kardeşliğin sihirli reçetesi de budur.
Böyle bir terkipten lâikliği çıkarıp atmak, şifayı zehirde aramaktan farksızdır.
Lâiklik elden giderse, demokrasimiz, özgürlüğümüz, inanç ve ibadet hürriyetimiz, hepten gider.