1853'te bizim dostumuz olduğunu söyleyen İngiltere'nin; düşmanımız olan Rusya'yı kışkırtması sonucu, Ruslar; Abdülmecit'ten Boğazları, Kars'ı, Ardahan'ı ve Erzurum'u isteme cüreti gösterdi. İngiltere bu konuda; Osmanlıya karşı destek söylevlerinden ileri herhangi bir adım atmadı.
1939'da Rusya Kars ve Ardahan'ın kendi toprakları olduğunu ve Boğazlarda üs istediğini dillendirmeye başladı.
1853'te Rus Büyükelçisi Mençikof; Abdülmecit'e ülkesinin toprak taleplerini yazılı olarak ilettiğinde, Padişahtan ret cevabı aldı. Reddedilen Ruslar Balkanlarda ve Doğu Anadolu'da Osmanlıya saldırmaya başladı.
1945 yılında Rus ordusu Balkanları işgal etmişti. Son olarak Bulgaristan'ı da alan Rusya, İstanbul'un Avrupa kıyısına dayanmıştı. Bu arada Türkiye'yi iki taraftan kıskaca almak için Doğu sınırına da asker yığan Rusya; 1939 yılında yarım ağız dile getirdiği toprak talebini ve Boğazlarda üs isteğini, dönemin Rus Dışişleri Bakanı Molotov aracılığıyla, İsmet İnönü'ye sözlü olarak iletti. Türkiye 1853 yılında Rusya'ya ne cevap verdiyse, 1945 yılında da aynı cevabı verdi.
1853 yılında kışkırttıkları Rusya'nın sonuca ulaşması endişesine kapılan Fransa ve İngiltere; Osmanlının yanında Rusya'ya karşı savaşa girdi. Osmanlı; Silistre'de Rusları tek başına bozguna uğrattı. İngiltere ve Fransa Silistre zaferinden sonra bitmiş olan savaşı; Sivastopol'u kuşatarak yeniden ateşlendirdi.
1945 yılında İngiltere, Amerika ve Rusya; Yalta'da dünyayı paylaşmak için bir araya geldi. Anlaşamadıkları tek konu; Rusların Boğazlar ve Kars ile Ardahan'ı istiyor olmasıydı. Anlaşmaya varamayan taraflar son olarak; Postdam Konferansında bir araya geldi. Boğazlar ve toprak talepleri konusunda Amerika, Rusya'ya baskı yapmama kararı aldı. Aksine; konunun Rusya ve Türkiye arasında çözülmesi gerektiğini söyleyerek Rusya'yı yüreklendirdi.
1853 yılında Osmanlı İngiltere'den; Rusya'ya karşı, onu asıl kışkırtanın İngiltere olduğunu bilmeden, kurtarıcı olarak nasıl yardım talep etmişse; 1945 yılında da Türkiye; İngiltere'ye yapmış oldukları "ittifak antlaşması"nı hatırlatıp yardım talebinde bulundu.
1942 yılında Adana Görüşmelerinde Churchill, Başkan Roosevelt'in de onayını alarak ; İnönü'yü, Almanya'nın Balkanlardaki istilasının Türkiye'yi de vurabileceğini öne sürerek savaşa girmesi için ikna etmeye çalışmıştır. Ancak Türkiye buna yanaşmayınca; İngiltere bu kez de savaştan güçlü bir şekilde çıkacak Rusya kozunu oynamıştır. İşte Türkiye; Adana Görüşmelerinde İngiltere'nin her şart ve koşulda Türkiye'nin yanında olacağı söylemine dayanarak; Churchill'den yardım talep etmişti. Buna karşılık İngiltere; savaştan yeni çıktığını, herhangi bir askeri yardımda bulunmasının şu an için mümkün olmadığını ama; Türkiye'nin Ruslarla savaşması durumunda elinden geleni yapacağını belirterek İnönü'ye, Amerika'yı işaret etti. Amerika ise Türkiye ile aralarında bir "ittifak antlaşması"nın olmadığını; eğer ikili bir anlaşma imzalanırsa, Rusya'ya karşı Türkiye'nin yanında yer alacağını bildirdi. Kendine "dost" saydığı ülkeler, tıpkı 1853 yılında Abdülmecit'e yaptıkları gibi; 1945 yılında da İnönü'yü -Rusya düşmanını kışkırtarak- köşeye sıkıştırmış ve anlaşma imzalamak zorunda bırakmıştır.
1853 yılında Abdülmecit; İngiltere ve Fransa'nın isteği üzerine Islahat Fermanı imzalamak ve yabancılara toprak satışına onay vermek zorunda kalmıştı. 27 Şubat 1946 yılında ise İnönü; Amerika ile "ittifak anlaşması" imzalamış, ardında da Amerika'nın isteği üzerine, imzalanan ittifak anlaşmasına 6 Aralık 1946 yılında ek protokolle, Amerikalılara Türkiye'de istedikleri yerden toprak satın alma hakkını tanımıştır.
Amerika toprak satışını isteyen bu ek protokolde ısrarcı olmuştur. Tıpkı İngiltere ve Fransa'nın Osmanlıdan azınlıkların toprak ve mülk satın almasına onay vermediği müddetçe, dönemin Avrupa Birliği olan Avrupa Devletler Konseyine giremeyeceğinde ısrarcı olması gibi.
Rusya; gerçekten de II. Dünya Savaşından Adana Görüşmelerini yürüten; Cumhurbaşkanı İnönü, Başbakan Saraçoğlu ve Dışişleri Bakanı Menemencioğlu'nun öngördüğü gibi, güçlenmiş bir şekilde çıktı. Başta da belirttiğim gibi; Rusya Türkiye'den 1945 yılında Boğazlarda üs ile Kars ve Ardahan'ı istediğini Büyükelçisi vasıtasıyla bildirmişti. İnönü Kars ve Ardahan'ı Rusya'ya vermedi ama; topraklarının Amerika tarafından satın alınmasına onay verdi. Yani değişen pek bir şey olmadı.
Her şeye rağmen İnönü; Rusya'nın bu tutumuna karşı Amerika ve İngiltere'den yardım almayıp savaşmayı tercih edebilir miydi? Aslında sorunun cevabı; kendisinin Atatürk'le farklılığının ne olduğuna verdiği yanıtta saklı. "Atatürk bir işte yüzde on başarı şansı görse o işe girerdi. Ben ise bir işte başarısızlık şansı yüzde on ise; o işe girmem."
Sonuç olarak; 1856 yılında nasıl dönemin dost görünüşlü emperyalist devletleri tarafından yapılan baskı neticesinde, Abdülmecit Islahat Fermanını yayınlamış ve yabancılara toprak satışına onay vermişse; İnönü de aynı baskıya maruz kalmış ve toprak satışına onay vermiştir.
Her dönem için emperyalist devletlerin ortak bir özelliği vardır. Sabırlı olmaları. Bu devletler on yıllar sonrasını şekillendirmek üzere planlar yapar ve bu planlarının meyve vermesini sabırla bekler. Değişen hükümetler, yöneticiler ya da şartlar; devlet politikası haline getirdikleri bu planlarda büyük sapmalara neden olmaz.
Avrupa Birliğinin uyum müzakereleri adı altında toprak ve mülk satışı yasasındaki değişiklikte ısrarcı olmasının nedeni de; Islahat Fermanı ile sabırla bekledikleri ve nihayetinde elde ettikleri; Osmanlının parçalanması sonucunda saklıdır.
AKP Hükümeti bugün çıkardıkları bu yasayı; Bayındırlık ve İskan Bakanı F. Nafiz Özak'ın verdiği; " Rahmetli İnönü satabiliyorsa, rahmetli Ecevit satabiliyorsa; biz neden yasal bir şekilde satamayalım" demeciyle savunmaktadır.
Koca bir İmparatorluğun yaptığı hata bellidir. Türkiye'nin geçmiş hükümetlerinin yapmış olduğu yanlışlar neticesinde ülkemizin geldiği durum bellidir. Sizden önceki hükümetlerin yapmış olduğu yanlışları örnek göstererek daha da genişletmek. İşte en büyük hata budur.
ŞEBNEM ÖZBEK
10-09-2008
1939'da Rusya Kars ve Ardahan'ın kendi toprakları olduğunu ve Boğazlarda üs istediğini dillendirmeye başladı.
1853'te Rus Büyükelçisi Mençikof; Abdülmecit'e ülkesinin toprak taleplerini yazılı olarak ilettiğinde, Padişahtan ret cevabı aldı. Reddedilen Ruslar Balkanlarda ve Doğu Anadolu'da Osmanlıya saldırmaya başladı.
1945 yılında Rus ordusu Balkanları işgal etmişti. Son olarak Bulgaristan'ı da alan Rusya, İstanbul'un Avrupa kıyısına dayanmıştı. Bu arada Türkiye'yi iki taraftan kıskaca almak için Doğu sınırına da asker yığan Rusya; 1939 yılında yarım ağız dile getirdiği toprak talebini ve Boğazlarda üs isteğini, dönemin Rus Dışişleri Bakanı Molotov aracılığıyla, İsmet İnönü'ye sözlü olarak iletti. Türkiye 1853 yılında Rusya'ya ne cevap verdiyse, 1945 yılında da aynı cevabı verdi.
1853 yılında kışkırttıkları Rusya'nın sonuca ulaşması endişesine kapılan Fransa ve İngiltere; Osmanlının yanında Rusya'ya karşı savaşa girdi. Osmanlı; Silistre'de Rusları tek başına bozguna uğrattı. İngiltere ve Fransa Silistre zaferinden sonra bitmiş olan savaşı; Sivastopol'u kuşatarak yeniden ateşlendirdi.
1945 yılında İngiltere, Amerika ve Rusya; Yalta'da dünyayı paylaşmak için bir araya geldi. Anlaşamadıkları tek konu; Rusların Boğazlar ve Kars ile Ardahan'ı istiyor olmasıydı. Anlaşmaya varamayan taraflar son olarak; Postdam Konferansında bir araya geldi. Boğazlar ve toprak talepleri konusunda Amerika, Rusya'ya baskı yapmama kararı aldı. Aksine; konunun Rusya ve Türkiye arasında çözülmesi gerektiğini söyleyerek Rusya'yı yüreklendirdi.
1853 yılında Osmanlı İngiltere'den; Rusya'ya karşı, onu asıl kışkırtanın İngiltere olduğunu bilmeden, kurtarıcı olarak nasıl yardım talep etmişse; 1945 yılında da Türkiye; İngiltere'ye yapmış oldukları "ittifak antlaşması"nı hatırlatıp yardım talebinde bulundu.
1942 yılında Adana Görüşmelerinde Churchill, Başkan Roosevelt'in de onayını alarak ; İnönü'yü, Almanya'nın Balkanlardaki istilasının Türkiye'yi de vurabileceğini öne sürerek savaşa girmesi için ikna etmeye çalışmıştır. Ancak Türkiye buna yanaşmayınca; İngiltere bu kez de savaştan güçlü bir şekilde çıkacak Rusya kozunu oynamıştır. İşte Türkiye; Adana Görüşmelerinde İngiltere'nin her şart ve koşulda Türkiye'nin yanında olacağı söylemine dayanarak; Churchill'den yardım talep etmişti. Buna karşılık İngiltere; savaştan yeni çıktığını, herhangi bir askeri yardımda bulunmasının şu an için mümkün olmadığını ama; Türkiye'nin Ruslarla savaşması durumunda elinden geleni yapacağını belirterek İnönü'ye, Amerika'yı işaret etti. Amerika ise Türkiye ile aralarında bir "ittifak antlaşması"nın olmadığını; eğer ikili bir anlaşma imzalanırsa, Rusya'ya karşı Türkiye'nin yanında yer alacağını bildirdi. Kendine "dost" saydığı ülkeler, tıpkı 1853 yılında Abdülmecit'e yaptıkları gibi; 1945 yılında da İnönü'yü -Rusya düşmanını kışkırtarak- köşeye sıkıştırmış ve anlaşma imzalamak zorunda bırakmıştır.
1853 yılında Abdülmecit; İngiltere ve Fransa'nın isteği üzerine Islahat Fermanı imzalamak ve yabancılara toprak satışına onay vermek zorunda kalmıştı. 27 Şubat 1946 yılında ise İnönü; Amerika ile "ittifak anlaşması" imzalamış, ardında da Amerika'nın isteği üzerine, imzalanan ittifak anlaşmasına 6 Aralık 1946 yılında ek protokolle, Amerikalılara Türkiye'de istedikleri yerden toprak satın alma hakkını tanımıştır.
Amerika toprak satışını isteyen bu ek protokolde ısrarcı olmuştur. Tıpkı İngiltere ve Fransa'nın Osmanlıdan azınlıkların toprak ve mülk satın almasına onay vermediği müddetçe, dönemin Avrupa Birliği olan Avrupa Devletler Konseyine giremeyeceğinde ısrarcı olması gibi.
Rusya; gerçekten de II. Dünya Savaşından Adana Görüşmelerini yürüten; Cumhurbaşkanı İnönü, Başbakan Saraçoğlu ve Dışişleri Bakanı Menemencioğlu'nun öngördüğü gibi, güçlenmiş bir şekilde çıktı. Başta da belirttiğim gibi; Rusya Türkiye'den 1945 yılında Boğazlarda üs ile Kars ve Ardahan'ı istediğini Büyükelçisi vasıtasıyla bildirmişti. İnönü Kars ve Ardahan'ı Rusya'ya vermedi ama; topraklarının Amerika tarafından satın alınmasına onay verdi. Yani değişen pek bir şey olmadı.
Her şeye rağmen İnönü; Rusya'nın bu tutumuna karşı Amerika ve İngiltere'den yardım almayıp savaşmayı tercih edebilir miydi? Aslında sorunun cevabı; kendisinin Atatürk'le farklılığının ne olduğuna verdiği yanıtta saklı. "Atatürk bir işte yüzde on başarı şansı görse o işe girerdi. Ben ise bir işte başarısızlık şansı yüzde on ise; o işe girmem."
Sonuç olarak; 1856 yılında nasıl dönemin dost görünüşlü emperyalist devletleri tarafından yapılan baskı neticesinde, Abdülmecit Islahat Fermanını yayınlamış ve yabancılara toprak satışına onay vermişse; İnönü de aynı baskıya maruz kalmış ve toprak satışına onay vermiştir.
Her dönem için emperyalist devletlerin ortak bir özelliği vardır. Sabırlı olmaları. Bu devletler on yıllar sonrasını şekillendirmek üzere planlar yapar ve bu planlarının meyve vermesini sabırla bekler. Değişen hükümetler, yöneticiler ya da şartlar; devlet politikası haline getirdikleri bu planlarda büyük sapmalara neden olmaz.
Avrupa Birliğinin uyum müzakereleri adı altında toprak ve mülk satışı yasasındaki değişiklikte ısrarcı olmasının nedeni de; Islahat Fermanı ile sabırla bekledikleri ve nihayetinde elde ettikleri; Osmanlının parçalanması sonucunda saklıdır.
AKP Hükümeti bugün çıkardıkları bu yasayı; Bayındırlık ve İskan Bakanı F. Nafiz Özak'ın verdiği; " Rahmetli İnönü satabiliyorsa, rahmetli Ecevit satabiliyorsa; biz neden yasal bir şekilde satamayalım" demeciyle savunmaktadır.
Koca bir İmparatorluğun yaptığı hata bellidir. Türkiye'nin geçmiş hükümetlerinin yapmış olduğu yanlışlar neticesinde ülkemizin geldiği durum bellidir. Sizden önceki hükümetlerin yapmış olduğu yanlışları örnek göstererek daha da genişletmek. İşte en büyük hata budur.
ŞEBNEM ÖZBEK
10-09-2008